İNSANLIK TARİHİNİN İLK ÖĞRETMENLERİ
Okulların açıldığı şu ilk günlerde abece dergisinde bir yazı aklıma geldi. Saygıdeğer bilim insanı Muazzez İlmiye ÇIĞ bir yazısında öğretmenlik mesleğinin ilklerini anlatmıştı.
Tarihin ilk öğretmenleri Sümerlerdendi. Bu öğretmenler sadece bugünkü gibi hazır bilgiyi öğretmemişlerdi. Dillerine uygun yazıyı bulmuşlar ve bu yazıyı öğretmek için okullar açmışlardı. Bu okullarda tarihin ilk bilgilerini kalıcı hale getirmişler ve kuşaktan kuşağa geçmesini sağlamışlardı.
Bundan 4000 yıl öncesinde de öğretmenlerin işleri aynıydı. O zamanlarda da öğrencisini en iyi şekilde yetiştirmek için özverili ile çalışan, didinen öğretmenlerin vardı. Bunun yanında günün en iyi giysisine, ya da takısına karşılık en geri olan öğrencisini bile en beğenilir hale getiren öğretmenler de vardı.
O günlerde de haylaz veya çok ileri öğrenciler olduğu gibi, ailelerini usandırıp öğretmenlerden azar işiten öğrencilerin de olduğunu tabletlerden anlıyoruz.
Kısacası o günler ile bu günlerini pek farkı yokmuş öğretmenlik mesleği olarak. Sadece teknolojik
yenilikler olarak bu gün çok farklı konumda olduğumuzu söyleyebiliriz. Ama düşünsel yönden veya yaratıcılık, ilerleme düşüncesi, üretkenlik gibi yönlerden ise 4000 yıl öncesinden bile geride olduğumuz gerçeğini kabul etmeliyiz. Bu elbette tümüyle öğretmenlik mesleği ile ilgili değil, yaşam alanlarındaki tüm mesleklerde geçerlidir. Denebilir ki bu günkü ileri teknoloji nereden geliyor ve her gün daha da ilerliyor. Bu gün bu üretkenliği yaratanlar sır perdesinin arkasına alınıp sadece bir grubun elinde tutuluyor ve “piyasa malı” olarak artı değer üretmek için toplumun tüketimine sunuluyor. Bu da toplumun büyük çoğunluğunun düşünerek üretmesini, sorunlarına çareler bulmasını engelliyor.
O günlerden bu günlere kalan binlerce kalıtın ülkemiz coğrafyasında bulunması ve dünyaya bizden sunulması ise ayrı bir onur ve bilgi kaynağıdır. Bu eserlerin çıkarılmasında büyük emeği geçen Muazzez İlmiye ÇIĞ, ilk yazı tabletletinin İstanbul Arkeoloji Müzeleri Çiviyazılı Belgeler Arşivi’nde bulunduğunu söylemektedir.
Sümerli öğretmen okulu şöyle tanımlamış; “Okula girdiğinde gözlerin açılmıştır. Fakat buradan çıktıktan sonra görüşlerin çok daha genişleyecektir. Okulu koru, onu yıkma ! Çünkü o bilgilerin sonsuz durağıdır.”
Bir öğretmen de okul için bir bilmece yazıp bırakmış 4000 yıl önceden bu günlere; “Bir ev, gökte duran bir saban gibi. / Bir kaide üzerinde duran bir kaz gibi. / İçine gözler kapalı girilen, / İçinden çıkılınca gözler çok açılan ev. / Nedir, nedir o ? “ Elbette bu bilmecenin yanıtı; okul.
****
İnsanlık tarihi ilk öğretmenden bu günkü öğretmenlere kadar neleeeeer neler gördü, yaşadı. Binlerce yıl önce yüzbinlerce kitap ile dolu kütüphaneleri de bu insanlar kurdu, milyonlarca kitabı meydanlara toplayıp yakanlar da bu insanlardı.
İnsanlık tarihten ders alsaydı bu gün nelere ulaşmış olacağımızı, yaşamımızın ne kadar anlamlı ve gelişkin olacağını hiç hayal ettiniz mi ? Bir sözde olduğu gibi; “İNSANLAR HAYAL ETTİĞİ KADAR ÖZGÜRDÜR.”Bizler hayal etmeyi bile bu gün unuttuysak tarihi bilmemenin, tarihten dersler almayışımızın nedeni değil mi ? En basiti ve güncelinden örneklemek gerekirse; hangi anne-baba çocuklarını savaşta ölsünler diye büyütür ya da hangi öğretmen öğrencisini savaşta ölsün diye eğitir ? Ama taaa ki, sıra bize gelene kadar kaçımız savaşlara, şiddete karşı durabiliyoruz.
İlk öğretmenden bu güne kadar okulların duvarlarını okumak, okuyabilmek veya dinleyebilmek ne güzel olurdu değil mi ?
ZİYA GÖKERKÜÇÜK