Bir önceki yazımda Kariye Kilise Camii’nden ve ilk lakerdanın yapıldığı Blahernai Meryem’i Ayazması’ndan söz edeceğimi ifade etmiştim.
Önce Kariye’yi anlatmaya çalışayım.
Süremiz elverirse anlatmayı sürdürür, yoksa Blahernai konusunu bir sonraki yazıya bırakıp o yazıyı birlikte işler, birlikte sürdürürüz tarihte yolculuğu…
Kilise; arkeolog arkadaşımın anlattığına göre, Chora sözcüğünden almış adını.
Malum, chora eski Yunan’da kırsal alan demek.
M.S 413’ten önce yapıldığı sanılan bu yerde bir şapel varmış. İmparator Birinci Justinyanus; o şapelin yerine altıncı yüzyılda bir manastır inşa ettirmiş. Ettirmiş ama tam anlamıyla bitirmek kısmet olmamış. Manastır inşaatının son çalışmaları sürerken büyük bir deprem İstanbul’u yıkıp geçmiş. Deprem, manastırın hatırını sormayı ihmal etmemiş tabii…
Justinyanus bu, hemen pes eder mi? O da yılmayarak yıkılanın yerine çok daha görkemli bir manastır yaptırmış.
Aradan geçen zaman zarfında kendilerine “İkona Kırıcıları” denilen bir grup resim karşıtı, manastırı büyük bir tahribata uğratmış.
Yeniden restore edilmesi, imparator Alexius Komnenos’un kayınvalidesi olan Maria Doukania’ya nasip olmuş. Bizans Hanedanı’nın Blahernai Sarayı’na taşınması, kilisenin yıldızının bir anda parlamasını sağlamış. Saray erkânı bazı kutsal günleri burada yapılan törenlerle karşılamış hep…
Karşılandığı söylenen bu kutsal günlerin ne olduğu biraz silik.
Anlatılanlardan düğün ve vaftiz türü törenlermiş gibi geldi bana…
Chora’nın yakasına yapışan şanssızlıklar serisi burada da son bulmamış.
İstanbul, Haçlı seferleri sırasında Latinler’in eline geçmiş. Her taraf talan edilirken Chora’ nın da bundan nasibini alması kaçınılmaz kader.
Bu nedenle uzun süre harap bir halde kalmış.
Ta ki İmparator İkinci Andronikos tahta çıkıncaya dek…
Andronikos; sanata, edebiyata, bilime çok düşkün. Yaptığı bir gezi sırasında Theodore Metokhites’le tanışır. Metokhites iyi öğrenim görmüş Eflatun ve Aristo hayranı, astronomiye, edebiyata meraklı bir kişi. İmparatoru etkiler hemen. Metokhites büyük bir hızla hazineden sorumlu bakan olur. Bakanlıkla birlikte Chora Kilisesi’nin inşaatı yükselmeye başlar temellerden.
Metokhites, merkezi büyük kubbeye dokunmadan batı kısmına Exonarteks, kuzey kısmına Annex, güney kısmına Pareklession denilen bir mezar şapeli ekler. İkinci kata misafirlerini davet edip bilimsel tartışmalar yaptığı kütüphaneyi inşa ettirir.
Bu kiliseyi diğerlerinden ayıran en önemli özellik, Meryem Anamız’ın hayatına ait her evrenin kronolojik bir sırayla anlatılmasıdır. Mihmandar dostum bu resimli dev ansiklopediyi gerçekten nefis bir anlatımla sundu dinleyenlere.. İnanın sanki o an bizler Metokhites’in yerine geçmiştik sanki.
Chora Kilisesi, mutlaka görülmesi gereken bir tarih hazinesi olarak ışıltılar saçmakta her yana…
Konumuza dönelim yeniden.
Dindar bir kişiliğe sahip olan Theodore Metokhites; kilisenin giriş kapısının üzerine, güçlü bir mistik etki yaratabilmek amacıyla mozaik tasvirler yaptırarak Meryem Anamız’a ithaf etmiş. Bu tasvirlerin “Sınırsız olan mekândan yere göğe sığmayan İsa Aleyhisselâm’ın ana rahmine sığarak vücut bulduğu yer” şeklinde açıklanabileceğini söylüyormuş uzmanlar. Seçilen cümleler oldukça karışık geldi bana.
Zaten, eski Yunan’da kırsal alan olduğunu söylediğim Chora’nın Latince’si de rahim anlamını taşıyor. Bildiğiniz gibi Rahim, Allah’ın isimlerinden biri. Çok geniş anlam ifade ettiğini biliyoruz. Kısa ve öz bir şekilde özetlersek, “Ahirette yalnız inananları koruyan” anlamına geliyor.
İkinci Andronikos görevden azledilince Metokhites Trakya’ya sürgüne yollanır. Kiliseyi çok sevdiği ve özlediği için yaptığı yazılı başvurular sonucunda tek bir şartla affedilir. Artık hayatı boyunca Chora’dan dışarı çıkmayacaktır. Gerçekten de 13 Mart 1332’deki ölümüne kadar hiç çıkmadan orada yaşar. Vasiyeti üzerine kilisenin pareklession kısmının kuzeyindeki mezar nişine gömülür.
Yaşarken aşık olduğu eserinde kıyamete kadar kiracıdır artık.
Chora, İstanbul’un fethinden sonra bir müddet daha kilise olarak kullanılmış. Daha sonra Atik Ali Paşa tarafından, mozaiklerine zarar verilmeden üzeri ince tabaka halinde sıvayla kaplattırılmış. Binaya ek olarak minare ve mihrap yaptırılarak camiye dönüştürülmüş.
Kilise – Cami’nin kapısından içeri girdiğimizde İsa Aleyhisselâm’ın sol elinde İncil’i, sağ elindeyse içeri girenleri kutsar vaziyette tasvir edildiği mozaikleri gördük. Bu mozaikler bize, Tanrısallık ve yüceliği anlatmaktaymış. Eserde; İsa Aleyhisselâm’ın kızarmış yanaklarıyla ne kadar utangaç olduğunu gösteren net detayların bulunması oldukça ilginç geldi hepimize…
Marmara Adası’ndan getirtilen beyaz renkli ve gri damarlı mermerlerle Afyon, Eğriboz Adası, Mor Adası gibi yerlerden getirtilen renkli mermerlerin birlikte sunduğu renk cümbüşü, içerideki mozaik ve fresklerin görünümünü birbirinden muhteşem kılıyordu sanki…
İç narteks denilen yerde Kutsanmış Bakire Meryem’in hayatıyla dış narteks denilen yerde İsa Mesih’in yaşam hikâyesi ve gerçekleştirmiş olduğu mucizeler tasvir edilmiş.
Bunlar arasında aklımda kalanlardan bazıları şunlar. İsa Mesih’in felçli bir yatalak hastaya ”Kalk oğlum yatağını sırtına al ve evine git” demesinin üzerine hastanın söylenileni yapması, cüzzamlıları, körleri,
sakatları, kolu kurumuş bir genci ve daha nicelerini iyileştirmesi.
Tavanlarda anlatılmak istenen bir başka sahneyse Mahşer Günü’ne ait. İsa Aleyhisselâm’ın emriyle şeytan, melekler tarafından bağlanır. Adem Aleyhisselâm ve Havva Anamız hesap günü için mezarlarından çıkartılır. Seçilmiş olanlar cennete yollanırken günahkârlar boyunlarından bağlanarak cehennem ateşine atılırlar.
Tavanları incelemekten boyun ağrılarına kapıldığımız yine de bakmaya doyamadığımız mozaik resimlerle ilgili anlatımı burada sonlandırıyorum.
Bir sonraki durağımız, “Blahernai Meryemi” Ayazma’sı.
O da bir başka yazının konusu olacak kadar bağımsız.
Tekrar görüşebilmek umuduyla…