Yasalar mı yaşam mı diye sorunca hepimiz “hukuk devleti” anlayışımıza uygun olarak “elbet yasalar” deriz. Ama bir bakalım yasalar, hem de anayasa ne kadar uygulanıyor ülkemizde:
Madde:41- Devlet ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
Gerekli teşkilat var. Ya ailelerimiz ne kadar korunuyor ? Parasızlıktan fuhuşa itilen kız/kadınlarımız veya yoksulluktan tinere, uyuşturucuya veya şiddete bulaşan, sokakların fatihi olan çocuklarımız gençlerimiz…
Madde:43-Kıyılar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.
Kıyılarımızdaki kumulların ne kadar da korunduğu, (Dünyadaki yaklaşık 70 kumul bitkisinin 27 sinin ülkemiz kıyılarında olduğu ancak bundan ilgililerin bile haberi olmadığını Prof. Turan Uslu anlatmıştı. Kıyı kumullarının 8000 yılda oluştuğunu da.) sit alanı olarak ilan edilse de villaların her yeri doldurduğu veya denizlerimizden milyonlarca ton kumun kaçak olarak çıkarıldığı…
Madde:45-Devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi arttırmak maksadıyla, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır.
Devlet, bitkisel ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticinin eline geçmesi için gereken tedbirleri alır.
Trakya’nın birinci derece tarım toprakları sanayiye açıldığını, çiftçinin 410.000 TL masrafla ürettiği buğdayın 280.000- 320.000 TL arasında piyasada satıldığını, bitkisel ve hayvansal üretimi değil arttırmak, köylüye ders vermek için ithal tarım ve hayvan ürünleri getirildiği…
Madde:50-Kimse yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz.
Bir bakın çevremizdeki Sanayi Sitelerine 15 yaşın altında kaç çocuk göreceksiniz ? Ya da büyük kentlerin varoşlarına, apartmanların yeraltındaki karanlık yerlerine bir bakın çocuklarla doludur. Kadınlar, hatta hamile kadınlar bile çalıştırılmakta. Yeterki sosyal güvence istemesinler, sendika-mendika adını anmasınlar. Patronun iki dudağı arasındadır her şey. En ucuz ve en çok kim çalışırsa o kalır en uzun süre işte…
Madde:56-Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların görevidir.
Devlet herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak….
İşte somut bir örnek Ergene. Kirlenmesini biz yurttaşlar mı istedi veya izin verdi. Ergene kıyısından geçerken bir soluklanın arabanızın camlarını açıp da. Enfes (!) bir sağlıklı koku duyarsınız ? Beden ve ruh sağlığınızı bozan komşunuz ise mahkemeye verebilir ve yargı yoluyla belki de bunu sağlayabilirsiniz. Ya kamu adına iş yapanlar görevini yapmıyor, yapamıyor ise ne yapacağız ? Onu da yargıya götürebilirsiniz. Ama…..
Madde:169-Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerine yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi devlete aittir.
Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz….
Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez…
Gel de inan. Sadece bizde değil tüm Dünyada aynı. Dünya oluştuğunda 8 milyar olan orman alanı insanların, devletlerin koruması (!) sonucunda 3 milyara düşmüş. Varın Dünyamızın geleceğini düşünün.
****
Niye anımsattım bunları. Yasaları çıkarmak yetmez. Yasalar yaşamdan önce gelmiyor ne yazık ki. Yasaları koyanlar ve uygulayanların bunlara uyması için yurttaşların yasaları sahiplenmesi gerekir.
“Öğrenmek yeterli değildir, bilmek gereklidir. Bilmek yeterli değildir, uygulamak gereklidir.”