Gül genelde basınla nasıl konuşacağını bilen ve gazetecileri memnun eden bir bilgi kaynağı olan bir devlet adamı olarak bilinir. Gül genelde herkes tarafından iyi bir kişi olarak görülen ve büyük siyasi düşmanları olmayan yumuşak bir insandır. Hatta muhalefet partileri bile ona büyük saygı duyarlar ve Gül, iktidardaki AKP içinde gerek ülke içinde gerekse ülke dışında saygı duyulan en önemli şahıslardan biridir. Ancak, son haftalarda, giderek daha öfkeli olmaktadır ve genelde yapmadığı hataları yapmaktadır. Gül ya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gelecek yıl cumhurbaşkanı olmaya karar verirse AKP’de bir numara olmaya hazırlanmaktadır ya da dışişleri bakanı olarak karşılaştığı bütün sorunlardan ve zorluklardan sıkıldığı için bu tip hatalar yapmaktadır.
Görünen o ki AKP gelecek yıl cumhurbaşkanını seçme ve bu yıl erken seçimlere gitmeme konusunda kararlıdır. Parti şu anda iktidardadır ve süreleri kasım 2007’de bitmektedir. Bir numara (Erdoğan) ile iki numara (Gül) arasındaki ilişkiler neredeyse mükemmeldir ve Türkiye’deki parti yapısında bu tip bir ilişkinin olduğu başka herhangi bir parti yoktur. Bütün diğer partiler “tek kişilik şov” partileridir ve partilerinin içinde Gül gibi yetenekli bir ikinci adamları yoktur. AKP’nin gücü bu iki adamın istisnasız birbirlerine bağlı olmalarından ve aralarında işbölümü yapmalarından kaynaklanmaktadır. Bu açıdan Erdoğan çok şanslıdır, kendi yolunda ilerleme gibi bir hevesi olmayan bir yardımcısı vardır. Son üç yılda ülkeyi yöneten mükemmel bir çift olarak çalıştılar. Ancak bu günkü konumuz bir numara, Erdoğan, değil iki numara, Gül’dür.
Hamas ziyareti sadece hükümetin değil aynı zamanda Gül’ün de kişisel imajına zarar vermiştir. Gül, son dakika manevrası ile Türk ve uluslararası kamuoyuna o ve bakanlığının her şeyden sorumlu olduğunu söylese ve bu ziyaretin sahne arkasındaki sorumlusu olarak gösterilen baş danışmanı ve büyükelçi Ahmet Davudoğlu’nu savunsa da Batı ülkelerinin güvenin kaybetmiştir. Fatih Altaylı ile yaptığı ve cumartesi günü Sabah gazetesinde yayınlanan röportajda danışmanının yanlışlarını savunmaya çalışmış ve Davudoğlu’nu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e önerdiğinde Sezer, sanki Ahmet Davudoğlu kasım 2002 genel seçimlerinden bu yana cumhurbaşkanının onayını bekleyen 250 bürokrattan daha fazla şüpheliymiş gibi hemen atamayı onaylamıştır.
Davudoğlu, Dışişleri Bakanı Gül’ün aynı fikirleri paylaştığı bir arkadaşıdır çünkü benzer bir ideolojik geçmişe sahiptirler, ikisi de Türkiye’de aynı İslami entelektüel gruba aittirler. Davudoğlu, Türkiye’de siyasi felsefe üzerine yazdığı kitap ve makalelerle tanınmış bir akademisyendir. Davudoğlu, dışişleri bakanının aksine Dışişleri Bakanlığı çevrelerinde Hürriyet gazetesinden Ertuğrul Özkök’ün tabiriyle Türk Dışişleri Bakanlığı’nı ve Türk diplomasisini “dahice fikirlerle” yönlendirmesinden dolayı pek takdir edilmemektedir. Hatta Dışişleri Bakanı Gül bilmektedir ki Hamas ziyaretinde ziyaretin gerçekleşmesinde Davudoğlu fazlasıyla etkili olmuştur. Dışişleri Bakanı Gül’ün savunmacı tavrı anlaşılabilir ancak bu, bu fikrin ziyaret hazırlıklarının bazı bölümlerinden dışlanan Dışişleri Bakanlığındaki profesyonel diplomatlara ait değil Davudoğluna ait olduğu gerçeğini değiştiremez.
AKP hükümetinin ilk günlerinden beri Davudoğlu Türk dış politikasının revizyonunun temel mimarı olmuştur ve hala olmaktadır. Geçen yılın sonlarından önce haber kanalı NTV’de bazı iyi tanınan gazetecilerin ve emekli diplomatların sorularını yanıtladığı programda Davudoğlu vizyona sahip bir politikası olduğunu iddia etmiştir. Daha önce Davudoğlu gibi bazı dış politika kararlarını bu kadar şekillendiren bir danışman olmadığı bir gerçektir. Eski başbakanlardan Turgut Özal, Bülent Ecevit, Süleyman Demirel, Tansu Çiller ve hatta Necmettin Erbakan bile dış politikalarını tek bir danışmanın görüşleri üzerine kurmamışlardı. Bu açıdan bakacak olursak Davudoğlu kendine has bir durumdur ve hem Başbakan Erdoğan hem de Dışişleri Bakanı Gül onun görüşlerine ve politika önerilerine büyük saygı duymaktadır. Gül’ün siyasi desteği, Davudoğlu’na hala ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir. Şu yadsınamaz ki Davudoğlu Türk dış politikasının bazı parametrelerini örgütlemekte ve tekrar şekillendirmektedir ama bu konu bu makalenin kapsamını aşmaktadır.
Şaşırtıcı gerçek şu ki, Gül basını ilk kez ve bu yoğunlukta Soğuk Savaşa ya da bazı Arap ülkelerine ait bir terminoloji ile yabancı servislere hizmet etmekle suçlamıştır. Bu bir hatadır ve hemen ertesi gün geri adım atmış ve söylediklerinin yanlış anlaşıldığını, kastetmek istediğinin farklı bir şey olduğunu, bunu bir daha tekrar etmeyeceğini söylemiştir. Ancak yine de zarar görmüştür. Neden Gül hükümet birçok basın grubundan büyük destek alırken bu şekilde konuşmuştur? Büyük olasılıkla Hamas ile ilgili basında çıkan eleştirilerden yorulmuş ve bıkmıştır. Ancak özrü tam zamanında gelmiştir ve Gül kesinlikle bundan bir ders çıkarmıştır.
Gül çok başarılı bir dışişleri bakanıdır ve uluslararası alanda Gül’e saygı duyulmaktadır. Bazen dini meselelere takılsa da ve kendinden öncekiler gibi laik bir dışişleri bakanı olduğu imajını sunma da zorluklar yaşasa da Gül AKP’nin çehresini değiştirmektedir. Ancak Gül, İslami eğilimli bir dışişleri bakanı olarak tanımlanmaktan memnundur ve elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmaktadır. Fakat hükümet hem içte hem de dışta bir çöküş ve imaj kaybı yaşamaktadır ve bu, gelecek yılki seçimlerde AKP için büyük bir meydan okuma olacaktır.
Son tahlilde, son haftalar, Dışişleri Bakanı Gül’ü yoğun bir baskı ve stres altına sokmuştur ve görünen o ki Gül seçimlere kadar gergin olacaktır. Ancak bu tip hayati hatalar yapmaya devam etmemelidir. Baş danışmanını koruması anlaşılabilir ancak gelecek yıl bir numara olmak istiyorsa her akıllı politikacının yaptığı gibi kelimelerini daha iyi seçmelidir.