Avusturya’nın başkenti Viyana’da bulunan Leopoldstäder Tempel isimli sinagogdan esinlenerek inşa edilen Edirne Büyük Sinagogu, 1909 yılında Yahudiler için önemli bir bayram olan “Hamursuz Bayramı” arifesinde ibadete açılmıştır.
Edirne Büyük Sinagogu, Avrupa’da üçüncü Türkiye’de ise en büyük sinagogdur. 2015 yılında restorasyonu tamamlanarak 46 yıl sonra tekrar ibadete açılmıştır.
Aşağıdaki inceleme Doç. Dr. Yılmaz BÜKTEL‘e aittir.
EDİRNE BÜYÜK SİNAGOGU
SANAT TARİHİ RAPORU
Edirne’de Yahudiler
Edirne’ye Yahudilerin göçü, Osmanlı döneminde, Sultan II.Beyazıt(1481-1512) zamanında büyük boyutlara ulaşmıştır. Kral Ferdinand ve Kraliçe İsabella tarafından önce İspanya’dan ardından Portekiz’den kovulan binlerce Yahudi aile, II.Beyazıt’ın rızası ve engin hoşgörüsü ile başta Selanik, Edirne olmak üzere Osmanlı topraklarına göç etmiş ve bu topraklarda kendilerine yeni dünyalar kurmuştu.
Ancak II.Beyazıt döneminde Edirne’ye gelen Yahudiler ilk değildi. Çok önceleri, Roma döneminde Kudüs’teki Hz.Süleyman Tapınağının yıkılması sonucu 70-136 yılları arasında çıkan isyanları takiben sürgün edilen binlerce Yahudi Avrupa içlerine gönderilmişti. (Challaye, Onur) Bu sürgünlerin bir bölümü de Anadolu ve Trakya’ya yerleşmişti ve I.Murat(1360-1389) 1361’de Edirne’yi Bizans’tan alarak fethettiği zaman kentte “Romaniot” olarak adlandırılan bu ilk gruba ait Yahudi aileler vardı. Roma ve Bizans dönemlerinde kendilerine uygulanan özel vergiler ve kanunların yanı sıra dini ibadetlerini gerçekleştirmedeki baskılarla da mücadele eden bu grup, kendilerine özgürlükler vaat eden Osmanlılarla daha rahat anlaşabilmek için Bursa’dan Türkçe bilen Yahudileri Edirne’ye davet ederek onların öğretmenliğinde Türkçe öğrenmişler ve yeni gelenlerle kentteki Yahudi nüfusu artmaya başlamıştı.(Galanti, Çetin, Onur)
Edirne Hahambaşılığı tarafından kurulan Yeşiva, kısa süre sonra Doğu Avrupa’da yerleşik Yahudiler için de dinsel bir ilim merkezi haline gelmiştir. Önceleri öğrenci olarak gelen Macaristan, Polonya ve Rus Yahudilerinin burada gördüğü özgür ortam beraberinde Doğu Avrupa’dan yeni bir göç dalgası başlatır. Bu ikinci grup Avrupa kökenli Yahudiler “Alman” anlamına gelen “Aşkenaz” sözcüğü ile tanımlanır. 1492’de İspanya ve Portekiz’den gelen ve “Seferad” olarak tanımlanan büyük göç dalgasıyla, 1554 yılında Edirne’deki Yahudi nüfusu 10 000 i bulur. (Onur)
II.Murat(I:1421-44, II: 1445-51) ve Fatih(1451-1481) Avrupa ülkeleri ile yapılan anlaşma ve görüşmelerde Yahudi tercüman Levi’nin yararlarını görüyordu. Levi, gençliği İspanya, Fransa ve Polonya’da geçmesi nedeniyle çok dil bilen bir kişilikti. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un alınmasından sonra Rum ve Yahudi halkın sosyal yaşantılarının özgürce devamına izin vermiş ve devrin şeyhülislamı bu konuyla ilgili olarak aşağıdaki fetvayı kaleme almıştır:
”Mezburlar sebb olunmayıp(sövülmeyip) kadimi üzere kinseleri(kilise veya sinagoglar) halleri üzre kalup kendilere ve cümle kinselerine dahl olunmamak ve evlerinde suret(dini resim) ve mihrap olmadıkça Tevrat okuyup ayinleri üzre ibadetlerine kimse mani olmamak…” (Onur)
Edirne’nin başkent olduğu günlerde Almanya’dan kaçıp kente gelen Kalman ve David adlı hahamlar, buradaki Yahudilerin rahat yaşamlarını görünce hahambaşı İshak Sarfati’ye danışarak, ortamın güzelliğini ve Osmanlı yönetimi hakkında olumlu düşüncelerini içeren bir mektupla Avrupa Yahudilerinin ülkeye davet edilmesini istemişler ve hahambaşı İshak Sarfati de istek üzerine aşağıdaki mektubu kaleme alarak Avrupa’daki Yahudi cemaatlerine göndermiştir:
Edirne Mektubu
“…Almanya’daki kardeşlerimiz üzerine çöken, her gün zalim kanunlar, zoraki vaftizler ve sürgünlerle kendini gösteren, ölümden daha acı kederlerini öğrendim. İşittim ki bir yerden kaçıp diğerine gittiklerinde orada kendilerini daha da acı bir kader beklemekte. Kilise ve rahipler, sahte papazlar, Tanrının bedbaht milletine karşı hareket ediyorlar. Doğuya giden herhangi bir İtalyan gemisinde bulunan her Yahudinin denize atılmasına öngören bir yasa hazırlamışlar. Heyhat! Tanrının milletine Almanya’da ne kötü bir muamele uygulanmakta….
Kardeşler ve öğretmenler, arkadaşlar ve tanıdıklar! Ben İshak Sarfati, her ne kadar Fransız kökenli olup Almanya’da doğdum ve sevgili öğretmenlerimin dizinde orada oturup feyiz aldıysam da beyan ederim ki, Türkiye hiçbir şeyi eksik olmayan ve sizler için her şeyin iyi olacağı bir ülkedir… Siz beni dinlerseniz, Türkiye’nin yolu hayat yoludur… Tembellik etmeyiniz, rahat yere geliniz… Sizler için Hristiyanlar yerine Müslüman yönetim altında yaşamak daha iyi değil midir? Burada herkes kendi bağının ve incir ağacının gölgesinde rahat ve sulh içinde yaşar… Burada en değerli giysilerinizi giyebilmek hakkına sahipsiniz. Hristiyan ülkelerde ise tam tersine, çocuğunuza dahi zevkinize göre kırmızı veya mavi renkte giydiremiyorsunuz… Ayrıca bu memleketin faydaları ve halkının iyiliği Almanya’da bulunmaz…” (Lewis, Galante, Onur)
Tün bu gelişmelerin ışığında İzmir ve Selanik’te olduğu gibi Edirne’de de Yahudi cemaatleri sinagoglarını kurarak kendi kültürlerini yaşatma olanağına kavuşmuştur. 16.yydan başlayarak Edirne’de bulunan cemaatlerin sayısı 13 e kadar çıkar. Bu cemaatler geldikleri kentin ya da ülkenin adıyla anılırlar ve 20.yyın başındaki(1903) büyük yangına kadar her cemaatin, büyüklükleri ile orantılı sinagogları vardır. Bu sinagoglar büyük yangında küle dönmüştür ama her cemaatin sinagogunun adresi kısmen bellidir:
1- Polya(İtalya) cemaati Tahtakale Hahambaşı sokak 23
2- Sicilya(İtalya) cemaati Tahtakale sokak 2
3- Katalonya(İspanya) cemaati Tahtakale Hahambaşı sokak 13
4- Aragon(İspanya) cemaati Tahtakale Haçadur sokak
5- İtalya cemaati Tahtakale Simonaçi sokak 18
6- İstanbul cemaati Tahtakale Havra sokak 8
7- Büyük Portukal(Portekiz) cemaati Tahtakale Havra sokak 5
8- Küçük Portakal(Portekiz) cemaati Tahtakale Hahambaşı sokak 39
9- Tolya(İspanya) cemaati Tahtakale Hahambaşı sokak 10
10-Gerona(İspanya) cemaati Tahtakale Havra sokak 1
11- Alman cemaati Zindan sokak 1
12- Budin(Macaristan) cemaati Tahtakale caddesi 20
13- Mayorka(İspanya) cemaati Tahtakale Hahambaşı sokak 29
(Badi, Onur)
Edirne Yahudilerinin Sosyal Kurumları
Edirne’nin günlük ve ticaret yaşamına canlılık getiren Yahudiler kentte ilk matbaayı da kurmuşlardır. İlk matbaa 1559-1593 arasında varolan Salomon ve Jozef Jabes’in kurdukları matbaadır. 1716 da Yako Levi’nin kurduğu matbaa 20.yy başına, Osmanlının son günlerine kadar hizmet vermiştir. Edirneli Yöresel tarihçi Oral Onur, Yahudi matbaacıların vilayet merkezine de hizmet verdiğine ve 1868 de kurulan ve modern haliyle halen varolan Edirne Vilayet matbaasının gerçek kurucularının Yahudi sanatkarlar olduğuna inanır.(Onur)
Edirne Yahudilerinin erkek ve kız çocuklar için kurduğu ayrı okullar vardı. Ancak Avrupa’yı anlayacak, modern eğitim veren bir kurumun oluşumu ileri görüşlü bir Yahudi olan Josef Halevi’nin girişimleri ile gerçekleşecektir. 1865 de Halevi’nin çabalarıyla, Edirneli zengin bir banker olan Moise de Toledo’nun başkanlığında kurulan komite, İstanbul bölge komitesiyle temasa geçerek Alliance Israilite Universelle’in Edirne’de bir şubesi açılması için yardım istemiştir:
“Biz aşağıda imzası olan Talmud Tora’in Dereh Erets adında Edirne Yahudi okulu yöneticileri, öğrencilerimizi Avrupa uygarlığıyla tanıştırmak için onlara iyi bir Fransızca eğitim verilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle, Alliance Israelite Universelle’in çok saygı değer merkez komitesinden Fransız dilini ve modern bilimleri öğretecek uygun bir öğretmen göndermek suretiyle bize değerli bir yardımda bulunmanızı rica ediyoruz.” 18 Haziran 1867
Jozef chouchami Samuel Sabettei Pisa Salomon Boher Eli Yechai Nardea Alia Navun(Hahjam)
Ekim 1867’de Birliğin Paris’ten gönderdiği bir öğretmenle, kent protokolünün katıldığı bir törenle açılan Alliance Israelite Universelle okulu ne yazık ki aynı yıl yanar ama öğrenci velilerinin katkısıyla bugün İnönü İlköğretim Okulu olan yeni bina yapılarak 1869’da tekrar eğitime açılır ve 1924 yılına kadar bu kimliğiyle hizmet verir. Mart 1924’de T.C. Milli Eğitim Bakanlığı yasalar gereği Paris ile ilişkinin kesilmesini, Haziran 1924’de ise okulda eğitimin Türkçe ya da İbranice olmasını ister ki bu sürecin sonunda okul eski kimliğinden çıkarak Türk dilinde öğrenim yapılan bir eğitim kurumuna dönüşür.(Leven, Onur)
Edirne’deki sosyal kurumlar sinagoglar ve okullarla sınırlı değildir. Bugüne ulaşamamış olsalar da Edirne’de Yahudi cemaatlerinin kurduğu yetimhane(Avi Yetoimim), Kadın yardımlaşma kolu(Beni Berith), sağlık yardımlaşma kolu(Bikour holim), yoksullara yardım kurumu(ozer Dallim), düşkünlere yardım kurumu(Matan Baseter), çeşitli yardım kurumu(Serki İsrailite), Muavenet-i Hayriye, Yahudi hastanesi, Küçük İstikrazat sandığı, Tasarruf sandığı, Dersaadet(Küçük İstikrazat sandığı) gibi kurumlar ile çeşitli grupların kurduğu lokaller de vardı.(Onur)
Edirne Yangını(Harik-i Kebir) ve Kaleiçi Yerleşmeleri
Edirne’deki Yahudi nüfus Kaleiçinin güney bölgelerinde(Bugün Cumhuriyet cd. Ve Manyas Karakolu cd. arası) ve Bostanpazarında(Bugün Edirne Merkez Halinin olduğu Tunca kıyısındaki bölge) yoğundu. Yirminci yüzyılın başlarında Kaleiçinin tamamında ve Tunca kıyısında çarpık bir yapılaşma vardı. Oral Onur, 1903’te çıkan yangının,çarpık yapılaşmayı ortadan kaldırmak isteyen dönemin valisi Dilaver beyin bir tertibi olduğunu öne sürer. (Onur)Edirne Valiliği arşivinde bulunan Cesar Raymond imzalı ve 1903 tarihli harita Kaleiçi’nin bu dönemdeki yapısını gösterir.(Edirne) Badi efendinin anlatımıyla, “Edirne Kaleiçinde Metropolit mahallesinde, Topkapı Hamamı yakınında, Topkapı sokağının 35 numarasındaki Ermeni Ohannes İstephan Hapuzliyan adındaki kişinin boş evinin üst katından, H.1321-M1903 senesi Ağustos’unun yirminci Cuma ertesi gecesi saat sekiz buçuk sıralarında yangın çıkmıştır. Kısa zamanda yayılan ateş,ertesi gecenin saat iki buçuğuna kadar tam on-sekiz saat sürmüş ve büyük zararlar vermiştir.
Gerekli müdahaleler yapılmış ise de, su kıtlığı dolayısıyla emekler boşa gitmiştir.
Rüzgarın etkisiyle yangın üç kola ayrılmıştır.” (Badi)
Yangının nedenleri ayrıca araştırılabilir ama bu yangın yeni konutların yanı sıra yeni ibadethanelerin de yapılmasını zorunlu kılmış ve Kaleiçi’nin görünümünü tamamen değiştirmiştir.
Yangın sonrası pek çok kişi evsiz kalmış, tüm cemaatlerin sinagogları yanmış iken, Edirne Belediyesi mühendisi Nazif Bey Kaleiçi için yeni bir imar planı yaparak bugünkü Cumhuriyet Cd. Olan Reşadiye Cd. İle Tunca nehri arasını Yahudi nüfusun iskan alanı olarak kararlaştırmıştır. (Onur).
Esasen önceden beri Müslüman nüfusun girmediği ya da rağbet etmediği Kaleiçi bölgesi, daha çok azınlıkların yaşadığı bir bölge olma niteliği taşımaktaydı. Ancak 1903 tarihli haritanın da gösterdiği üzere bu alanda çarpık bir yapılaşmanın olduğu gerçektir. Harita bugünkü haritalarla çakıştırıldığında coğrafi hatlar açısından çakışmıyor ama yine de bugün görülebilen ızgara planın kaybolmuş olduğuna emin olabiliyoruz. Mühendis Nazif Bey‘in yaptığı Kaleiçi imar planında, doğu-batı doğrultusunda uzanan üç ana yol esas alınarak bölge de üç ana yerleşim bölgesi oluşturulmuştur. Cumhuriyet Cd.sinden Tunca nehrine kadar olan bölümün Yahudi nüfusa ayrıldığını belirtmiştik. Cumhuriyet Cd. ile Balıkpazarı Cd. Arası Ermeni nüfusa ve Balıkpazarı Cd, Ortakapı Cd. ve sur dibi sokağı olan Mumcular Sokağı’na kadar olan alan da Rum nüfusa ayrılmıştır. Ve her topluluk ibadet yapılarını kendi bölgesinde inşa etmiştir. Kaleiçi’nde Bizans döneminden kalan ve Edirne Ayasofyası olarak tanınan kilisenin yeri tam belirlenememekle beraber bu yapının Halebi Medrese ve Cami olarak Müslüman yapısına dönüştürüldüğü bilinir bu bilgiye dayanarak 1903 yangını öncesinde Kaleiçi’nde fazla olmasa da Müslüman nüfus olduğunu düşünebiliriz. Ancak bu konularda yeterli belge olmadığı için kesin saptamalar yapmak güçtür.
Edirne’deki Yahudi cemaatleri yangından sonra sinagoglarını tek tek yenilemek yerine bir tek büyük sinagog yapmayı kararlaştırmışlar. 6 Ocak 1906’da yeni bir sinagogun inşası için ferman alındıktan sonra Büyük Sinagogun inşası için gerekli finansman Yahudi cemaatlerinin bağışlarından olduğu kadar Rusya, Almanya ve Macaristan’dan gönderilen yardımlar sayesinde gerçekleştirilmiştir. Büyük Sinagogun inşası için seçilen yer, eski mimari dokudaki yanan sinagogların çoğunluğunun bulunduğu Hahambaşı Sokağı’ndadır. Bu yer Bugün Maarif Cd. üstündedir. Büyük Sinagogun inşası Paris’ten getirtilen mühendis France Depré tarafından başlatılır. “Kaal Kadoş ha Gadol” ya da “Mukaddes Büyük Havra” olarak adlandırılan sinagogun 1907 yılında açılmasıyla, Edirne Yahudileri yarınlara kalacak bir sinagoga sahip olmanın mutluluğunu yaşarlar. Ne çare ki sinagog kalacak onlar gidecektir.
“Mukaddes Büyük Havra”nın Kara Günleri
14 Haziran 1934’de kabul edilen ve 21 Haziran 1934’de Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 2510 sayılı İskan yasası, anlaşıldığına göre bazı çevrelerce bir Türkleştirme politikası olarak algılanarak Trakya’da Yahudi nüfusa karşı tacizler başlamıştır. Kırklareli’nde başlayarak gelişen bu olaylar üzerine Trakyalı Yahudiler mallarını ellerinden çıkararak İstanbul’a ulaşmanın yollarını aramışlardır. Ancak anlaşıldığına göre bu işte Hükümetin bir suçu yoktur çünkü olaylar duyulduğunda Ankara, yaşanan göçü durdurmak için önlemler almış ve Yahudiler üzerindeki baskı unsurlarını ortadan kaldırarak göçü durdurmuştur. Bunda şüphesiz İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın “Türkiye’de yerli ve Yabancı herkes Cumhuriyet Kanunlarının himayesindedir” demeci etkin olmuştur. Tüm bu olaylar Temmuz ayının ilk 15 günü içerisinde gerçekleşmiş, 18 Temmuzda olaylara neden olanların hepsi adalete teslim edilmiştir. Ancak İstanbul’a kaçabilen Yahudilerin bir bölümü geri dönerken, malını-mülkünü yok bahasına satan diğer bir bölümü ise İstanbul’a yerleşmişti. (Karabatak, Bali, Onur)
Olayların yatışmasından sonra bile Edirne’deki tedirgin hava devam eder tabii göçler de. 1948 yılında bugünkü İsrail devletinin kurulması, Türkiye Yahudileri için yeni bir kitlesel göçün habercisidir ve Edirne Yahudileri de bu sılaya dönüşün içindedir. Edirne’de 1935 yılında 4071 olan Yahudi nüfusu, 1945’e gelindiğinde 2441’e düşmüştür. Bu sayı 1960 yılında 458’e, 1965 yılında 298’e ve 1970’li yıllarda 100’ün altına düşmüştür.(Çelik)
“1977 yılının Ağustosunda Hükümet yetkilileri Sinagogun Vakıflar idaresine devrini talep eder. Ne var ki Romano bu talebi şehirde cemaatin varlığı süresince böyle bir devrin söz konusu olamayacağını belirterek reddeder. 1979 yılına gelindiğinde bu kez karşı taraftan benzer bir teklif gelir. Türkiye Hahambaşılığı 15 Ekim tarihli dilekçeyle Edirne’de yaşayan 100-150 kişilik cemaat için sinagogun bahçesindeki müştemilatı küçük bir sinagog haline getirmek koşuluyla sinagogun mülkiyetini devretmeye hazır olduğunu bildirir. Fakat bu teklif karşılık bulmaz. Sinagog 1983 yılına kadar cemaat tarafından kullanılır.”(Çelik)
1980’li yılların sonunda küçük binada dahi ibadet yapacak kadar Yahudi kalmamıştır ve bunun üzerine Edirne Vakıflar Müdürlüğü Yahudi cemaatin, sorumluluk alanındaki Büyük sinagog ve tesisleri kullanmadığı gerekçesiyle Vakıflara devrini gereğini Genel Müdürlüğe bildirmiş ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün 20 Haziran 1989 tarihli yazısıyla Büyük Sinagog Türk Vakıflarına devrolunmuştur.
Ancak Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından planlanan restorasyon bir türlü gerçekleşmeyince , Büyük Sinagog, restorasyonu yapılmak koşulu ile kültür hizmetlerinde kullanılmak üzere Trakya Üniversitesine devir çalışmalarına başlanmışken 5 Ocak 1997 günü kuvvetle esen fırtınanın etkisiyle çöken kubbe Yapıyı harabeye çevirmiştir.
Trakya Üniversitesi, Büyük Sinagogu devraldıktan sonra iyi niyetli girişimlerle, kendi kaynaklarıyla temizlik çalışması yaptırmış, restorasyon projesi hazırlatmış ve restorasyon uygulamasına gerekli finansmanı sağlamak için, İstanbul’da Atatürk Kültür Merkezinde bir yardım konseri düzenlemiş ancak bu çabalar yeterli olmayıp başka bir kaynak da bulunamayınca Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Osman İnci, Büyük Sinagogu Vakıflara iade kararı almıştır.
Bugün Edirne il merkezinde yaşayan yalnızca iki Yahudi aile vardır.
Edirne Büyük Sinagogun Mimarisi
Edirne Kaleiçi, Dilaverbey mahallesinde geniş bir alan üzerine kurulu, Maarif caddesine cephesi olan Büyük Sinagog kompleksi üç ayrı yapıdan meydana gelir. Tam olarak bitmeden kullanıma açıldığı düşünülen idare binası ya da Yeşiva, Büyük Sinagogun sol tarafında, cemaat azaldığında sinagog olarak kullanıldığı bilinen küçük müştemilat yapısı ve genelde bazilika karakteri gösteren Büyük Sinagog. Ayrıca bu son iki yapı arasında kitabeli bir kuyu bileziği ile yine kitabeli ama harap olmuş bir çeşme yapısı vardır. İdare binası bugün harap haldedir, müştemilat yapısı bir süre bu yapılara bakan bir ailenin ikametgahı olarak kullanılmışsa da bugün oda haraptır. Büyük Sinagog ise 1997 yılına kadar harap durumda olsa da içine girilebilir, galerilerine dikkatli olmak şartıyla çıkılabilir, süslemeleri ve mimarisi izlenebilir haldeydi. Kısacası Büyük Sinagog 1997 yılına kadar incelemelere, araştırmalara ve restorasyon tasarım çalışmalarına uygun bir durumdaydı öyle ki bu satırların yazarı T.Ü. Mühendislik-Mimarlık Fakültesinin, bir grup Mimarlık bölümü öğrencisi ile bu Yapıda, Prof.Dr.İlter Büyükdığan sorumluluğunda bir rölöve çalışmasını yürütmüştü.
Büyük Sinagog, restore edilebilmesi için Trakya Üniversitesine devir çalışmaları sürerken 1997 kışında kuvvetli bir fırtınanın etkisiyle yıkıldı. Yıkım, anlaşıldığına göre ahşap-kurşun karışımı kubbemsi tonozun yapı içine çökmesi ve meydana gelen basınçla yan duvarların orta bölümlerinin yıkılması şeklinde olmuş olmalı nitekim yan duvarların köşe bölümleri ile ön ve arka cephelerin sağlam olarak ayakta kalmış olması bu düşünceyi doğruluyor.
Genel olarak bazilika karakteri gösteren Büyük Sinagog, orta nefin üzerindeki kubbemsi tonozun varlığı ile benzerlerinden ayrılıyor. Doğu-batı konumunda uzunlamasına yerleştirilen Yapı, taş temeller üzerine, hafifçe içe doğru şevli, 3 sıra kesme taş örgülü bir alt yapı üzerinde tuğla yığma bir yapı olarak yükseliyor. Yapı, Giriş kuleleri ve ortadaki kubbemsi tonozların dışında ahşap beşik çatılı bir bazilika görünümünde.
Giriş Cephesi: Orta ve yan neflerin genişliğiyle orantılı giriş cephesi üç bölümlü olarak düzenlenmiş. Girişin her iki yanında, kadınlar mahvili olarak kullanılan galeri katlarına çıkışı sağlayan ve cepheyi taçlandıran yüksek merdiven kuleleri var. Kule merdivenleri yalnız kadınlar tarafından kullanıldığı için giriş kapıları ön değil yan cephelere açılıyor ve kuleler alt kattan bağımsız olarak çatı seviyesinin üzerine kadar yükseliyorlar. Simetrik giriş kulelerinin her birinde, en üsttekileri küçük olan, ikişerli gruplanmış olan 3 sıra yuvarlak kemerli pencere yer alıyor. Kule yan cephelerinde ise orta pencerelerle aynı seviyede ikili bir grup aynı tip pencere yer alıyor.Kulelerin üst örtüsü ise merkezi kubbenin daha küçük tekrarları denebilecek, kurşun kaplı ahşap kubbeler şeklinde sonlanıyor.
İki kule arasındaki yarı açık giriş bölümü de iki tuğla paye ile üç bölüme ayrılmış bir portik görünümünde biçimlenmiş. Orta nefe geçişte, bu bölünmeye bağlı olarak, Roma mimarisindeki gibi birbirinin eşi üç ahşap kapıyla sağlanıyor. Giriş portiğinin ve cephenin üst katı, üçgen alınlıklı bir cephe olarak düzenlenmiş ve plasterlerle üç bölüme ayrılmış. Bu üç bölümün her birinde ortadaki daha yüksek ve geniş olan, kulelerdekilerle aynı tip yuvarlak kemerli pencereler yer alıyor. Giriş cephesi ve kuleler yıkımdan zarar görmemiş gibi, sıva döküntüleri haricinde tamamen sağlam görünüyor ancak bu konuda gerçeği ancak statik ölçümleri söyleyebilir.
Ehal Cephesi: Görünüşe göre Yapının Ehal cephesi de sağlamdır ancak giriş cephesinde kulelerin desteği varken bu cephe yüksek tek bir duvar olarak kalmıştır. Destek olarak yalnızca Ehal nişinin dışa taşan bölümü ve yan cephelerin bağlantı bölümleri vardır. Üçgen alınlıklı Ehal nişi yıkımdan fazla etkilenmemiş olup restorasyonunda zorlanılmayacaktır. Ehal cephesinin tek aydınlatması, ortada, nişin tam tepe noktasında yer alan diğerlerinden farklı olarak yuvarlak bir pencerenin varlığıdır. Ehal nişi önünde, üzerinde Teva kürsüsünün yer aldığı, kenarları korkuluklu geniş bir platform vardır. Orta nefi yukarıdan aydınlatan pencereli kubbemsi tonozun enkazı temizlendiğinde orta ve yan nef zeminlerinin fazla zarar görmeden ortaya çıkacağı düşünülebilir. Ancak alt ve galeri katındaki 900 erkek ve 300 kadın ziyaretçiyi ağırlayabilen orijinal ahşap oturma sıralarının büyük bölümü ortadan kalkmıştır. Bu sıralar alt katta orta nefte ve portik üstündeki galeride Ehal nişine, yan neflerde ve galeri katlarında ise orta nefe paralel olarak yerleştirilmiştir. Teva platformunun iki yanında ise cemaate karşı yerleştirilmiş birkaç sıra vardır.
Güney ve Kuzey Cepheler: Güney ve Kuzey kulelerinin yan cephelerinde kadınların girişleri için açılmış ana girişlerle aynı karakterde ama daha küçük kapılar yer alır. Her iki yan cephede yedi plasterle altı bölüme ayrılmış olup, her bir bölümde alt katta dikdörtgen kesitli, üst katta yuvarlak kemerli birer pencere vardır. Tuğla duvarlar, ön ve arka cephede de olduğu gibi alçı-harç karışımı kaplama malzemesiyle, kesme taş dizileri şeklinde biçimlendirilip boyanmıştır. Kaplama malzemelerinin döküldüğü yerlerden tuğla duvar sıraları izlenebilmektedir.
Yapının orta bölümünü taçlandıran kubbemsi tonozun, fırtınanın güneyden kuzeye esmesi anında çöktüğünü söylemek mümkündür. Çünkü üst bölümleri yıkılan yan cephelerin enkazı güney cephede içeri, kuzey cephede dışarı yıkılmış olup kubbe enkazı da kuzey cephe yıkıntısının üzerindedir. Buradan kubbenin fırtına etkisiyle oluşan salınım sonucu, güney yan cepheyi beraberinde sürükleyerek kuzey yan cephe üzerine yıkıldığını söyleyebiliriz.
Galeri Katı: Büyük Sinagogun galeri katı, orta nefi “U” biçiminde sarmaktadır. Merdiven kuleleri bizi giriş portiği üzerindeki galeri katına ulaştırır ki burası”U”nun tabanıdır. Bu bölümün ahşap tonoz üst örtüsü, bir sıva tabakası üzerine yapılan, Roma mimarisindeki tavan kasetlerini andıran(kare içinde madalyonlar), sarı ve mavi rengin hakim olduğu bir süsleme ile bezenmiştir ve sağlam kalan bölümleri halen yerinde görülebilir.
Yan nefler üzerindeki galerilerden güneydeki sağlam görünse de aradan geçen 9 yıllık süreçte maruz kaldığı kar ve yağmur suları dayanıklılığını hayli azaltmış olsa gerektir. Kuzey galerisinin orta bölümü ise kubbe enkazının üzerine çökmesiyle parçalanmıştır. Yan cephelerin yalnızca orta bölümleri, birinci kat pencerelerinin kemer üstünden başlayarak , uçları yukarı doğru olan bir hilal formunda yıkılmıştır. Yıkılı bölümler dışında yan cephe duvarları sağlam görünse de fırtına sırasındaki kubbeyi yıkan şiddetli salınım hareketi, bu duvarlarında dengesini bozmuş olabilir.
Süsleme Unsurları: Galerileri ve üst örtüyü taşıyan, üzerleri kaplamalı tuğla payelerin ahşap sütun başlıkları ince işlemelidir. Tavan teyzinatında çiçek motifleri, galeri katlarının alt yüzeyinde yıldız motifleri, sütun başlıkları üzerinde yükselen kemer formları üzerinde, içinde madalyonlar olan düğümlü geçme zincir motifleri görülür. Ancak Büyük Sinagogun hemen her yerinde kullanılan hakim bezeme motifi, İsrail Devleti bayrağının da simgesi olan Davut yıldızıdır. İçiçe geçmiş, biri ters diğeri düz iki üçgenin oluşturduğu bu dini motif Yapıda sıkça kullanılmıştır: Ehal nişinden sütun başlıklarına, merdiven korkuluklarından pencere çerçevelerine kadar. Yapının yuvarlak kemerli pencerelerinin temel formu, gotik pencereleri hatırlatırcasına kemer altında içinde Davut yıldızı olan yuvarlak bir madalyon ve altında yine dar uzun kemerli iki bölümle biçimlenir.
Çatı Örtüsü: Yapının ahşap beşik çatı formundaki üst örtüsü Marsilya kiremidi ile kaplanmıştır ve enkaz içinde kiremit parçaları izlenebilir. Üst örtünün merkezinde yer alan ve fırtınada yapıyı vuran tonoz karakterli, küresel dört cepheli kubbenin her yüzünde, çatı pencerelerine özgü dışa fırlak dört yuvarlak pencere vardır. Büyük Sinagog yıkılmadan önce, bir grup mimarlık öğrencisinin kısıtlı imkanları ile aldıkları rölövedeki kubbe çizimi ve bulunması muhtemel eski resimleri bu kubbenin aslına uygun formda yapılmasına yardımcı olabilir ve Büyük Sinagogu bazilika formlu benzerlerinden ayıran bu özelliğinin restorasyon sırasında vurgulanması bu açıdan önemlidir. Ancak yine de daha sağlıklı olması açısından düz bir beşik çatı örtüsü ile de yetinilebilir.
Kitabeler: Büyük Sinagoga ait olduğu bilinen üç kitabeden bugün yalnızca bir tanesi yerinde durmaktadır.
1– Giriş portiği üzerinde iki tablet halindeki “on emir” levhaları ki bunlardan yalnızca soldaki levha okunabilir durumdadır.
2– Büyük Sinagogun yapım kitabesini Oral Onur, Edirneli İsrael Ciprut’a okutmuş ve kitabe metnini “Edirne Yahudi Cemaati” kitabında yayınlamıştır:
“Coşkun kalple mecbur değil,kaldırın bayrağı, yükseltin nişanı
Allah’ın Evi topluluğunda, yalvarın Allaha
Getir bizleri buraya, Kutsal yeri imar edelim
Eski Havranın harabelerini ateş yedi, büyük ateş vardı
Bu evin yapısı tamamlandı, 1909 yılının ilkbaharında – 5669 Musevi takvimi
1900 yılında – 5660 Musevi takvimi- bütün bir gün Edirne’yi ateş yedi
Kutsal toplantı yerini ve dua binalarını
Şimdi şöhretli bir bina yaptık, güzel bir tapınak sarayı
Adalet ve Kanunla, Yeruşalaim kurulsun
Ümit ve iyi son olsun ve bütün Museviler Yeruşalaime dönsün”
3– Büyük Sinagogun üçüncü kitabesinin Ehal nişinin sağ tarafında olduğu bilinir ama bu kitabe tarafımdan hiç görülmedi. Bu kitabede Büyük Sinagogun inşasına katkıda bulunan cemaat ve kişilerin isimleri bulunuyordu.
Büyük Sinagoga ait bu üç kitabenin dışında, Yapının giriş cephesinde, sol tarafta bir çeşmenin izleri görülür. Çeşme bugün yok gibidir ama ona ait olduğu anlaşılan kitabesi pırıl pırıl(belki onarım kitabesi) yerinde durmaktadır. Bir diğer küçük kitabe Büyük Sinagog ile küçük müştemilat yapısı arasındaki kuyunun üzerinde yer alan Osmanlı tarzı kuyu bileziği üzerinde yer alan kitabedir.
Büyük Sinagogun Trakya Üniversitesine devrinin ancak bu talihsiz yıkım sonrasında gerçekleşmesi, Üniversite yönetiminin ve konuyla ilgili kişilerin iyi niyetli girişimlerinin Yapının restorasyonu için kaynak yaratma çabaları da bugüne dek sonuçsuz kaldığı için Büyük Sinagog ve ek yapıları tarih olmamak için güçlü bir yardım elini bekler durumda
Dr.Yılmaz Büktel
Edirne, Eylül 2005
KAYNAKÇA
Ahmed Badi(çeviren Ratip Kazancıgil), Riyaz-ı Belde-i Edirne,
Edirne Valiliği yayınları 13, İstanbul 2000
Narcisse Leven, Cinquante ans D’Histoire Allıance Israelite Universalle (1860-1912)(Görülemedi)
Osman Nuri Peremeci, Edirne Tarihi, İstanbul 1940
Avram Galanti, Türkler ve Yahudiler, İstanbul 1947
Félicien Challaye(çeviren Samih Tiryaki oğlu), Dinler Tarihi, Varlık Yayınları, İstanbul 1972
Bernard Lewis, Jews of Islam, Princeton 1984(görülmedi)
Rıfat Osman(çeviren Ratip Kazancıgil), Edirne Rehnuması, Türk Kütüphaneciler derneği Edirne şubesi yayını Edirne 1994
Haluk Karabatak, “1934 Trakya olayları ve Yahudiler”, Tarih ve Toplum, Şubat 1996, s: 4-16.
Rıfat N.Bali, “Edirne Yahudileri”, Bir Payitaht Şehri Edirne, Yapı Kredi yayınları, İstanbul 1998
Rıfat N.Bali, “1934 Trakya olayları-I”, Tarih ve Toplum, Haziran 1999, s: 47-55.
Rıfat N.Bali, “1934 Trakya olayları-II”, Tarih ve Toplum, Temmuz 1999, s: 42-48.
Önder Çetin, Edirne Büyük Sinagogu”, Tarih ve Toplum, Şubat 2002, s: 22-27.
Oral Onur, Edirne’de Yahudi Cemaati, İstanbul 2005
Harita için bkz. Edirne(Edirne Valiliği yayın organı), sayı 13 Haziran 2003 s.28