Bozcada başkadır bu zaman

Çevre

Feribotta herkes nasıl bir yer olduğunu tasarlarken benim ilk kez bir adaya gidiyor olmam, beni daha bir mutlu etmişti. Bozcaada’ya yaklaşırken dikkati çeken ilk tarihi görüntü denizin kıyısındaki, zamanında Rumlar’a ev sahipliği yapmış olan kaleydi. Burası adanın uzaktan görünen ilk güzel noktası olsa gerek. Feribottan inip bu küçük çarşıda Rum evlerinin güzel ve simetrik yerleşimleri arasında gezdikten sonra asıl amacımız için daha fazla geç kalmadan harekete geçmeliydik. Hepimiz ilk kez bir adada kamp kuracaktık. Adaya vardığımızda gerekli izinler alınmıştı. Bize kalan kamp yerine kadar yürümek ve antrenman amaçlı bu yürüyüşte sakatlanmadan kampı bitirmek olacaktı.
Rüzgarı arkamıza , ay ışığını önümüze alıp kendimize en uygun kamp yerini bulmak için geçen saatlere aldırmadan yürüyorduk. Sanki bizden başka insan yokmuş da bu adayı dördümüz keşfe çıkmıştık. Yanımıza almamız gereken üç şey ise her birimiz için diğer üçünü almak olmuştu. Her birimiz iyi bir grubun yapı taşlarını oluşturuyorduk ve ben ekip liderine sadece organizasyonda düşen ve planlanması gereken görevler düşüyordu. Bunlar da ekibin bütünlüğünden olsa gerek çabucak hallediliyordu. Saatler geçmiş ve adada bulunan tepelerden birinin üzerinde mola vermiştik. Buradan kendimize kamp alanı seçtik çünkü bulunduğumuz yerden birçok kamp alanı görünüyordu. Fakat biz bu kadar yürüyüşün ardından kamp alanımızın denizin kenarında olmasını istiyorduk. Bize en yakın kamp alanı ise yaklaşık bir saat uzaklıktaydı. Herkes hedefin uzakta olmasından pek memnun olmasa da kampı oraya kurmayı istiyordu içten içe. Bir hışımla harekete geçtik ve hiç durmadan bir saatlik yürüyüşün ardından istediğimiz yerdeydik. Burası denizin beş metre ötesinde düzgün bir alandı. Az ilerdeki kayalıklar ay ışığının denize vuran ışığından çok net görünüyordu. Ayın sıcak ışığı içimizi ısıtırken rüzgarın soğukluğu ve sertliği de bize doğanın bu birbiriyle bütünleşen güzelliğini tattırıyordu. Her şey istediğimiz gibi değildi elbette ama beklemediklerimize de biz ayak uydurmaya çalıştık ve gece ilerledikçe mutluluğumuz artıyordu. Ada bizim için ıssız olmuştu. Yanımızda tek dijital cihaz saatti. Herkes denizdeki yakamoza bakıp sevdikleri insanları düşünüyordu tahminimce. Benim aklımdan ise buraya sevdiğim insanlarla gelip onlara da doğanın bu güzelliklerini göstermek geçiyordu. Güzel geceden sonra tatlı bir uykuyu hak etmiştik. Sabah erken kalkıp ilk vapur ile karşı kıyıya geçip son durağımız Edirne’ye doğru yola koyulacaktık.
Her şey planladığımız gibi gitti. Bu güzel üç günü bir sayfaya ancak bu kadar sığdırabildim. Yol yorgunluğunu atmak, bu yazıyı yazmak olsa gerek….

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ 14-16 EKİM 2005
DOĞA SPORLARI TOPLULUĞU
MUSTAFA AKSOY