SİYASİ KAKAFONİ Mİ, KAYIKÇI KAVGASIMI?

Paylaş

Türkiye’nin içeride bazı kesimler tarafından “başarısız”, bazıları tarafından “başarılı” ama tüm dış askeri gözlemciler tarafından “çok başarılı” bulunan Kuzey Irak’a yapılan askeri operasyon Türkiye’de son günlerde hiç de hak etmediği bir biçimde tam bir “kakafoninin” yaşanmasına neden oldu. Tartışmaların halen sürdüğü şu saatlerde, aslında en çok arzu edilen şey tüm tarafların artık “susmaları” ve işlerini yapmaları gerekliliğidir. Bu anlamda gerek Hükümet, gerekse Genelkurmay ve de gerekse muhalefet Türk halkının gözünde “sınıfta kalmış”, dış dünyada ise gülüşmelere ve Türklerin yine her zaman olduğu gibi başarıları ellerine yüzlerine bulaştırma adetlerinin devam ettiği gerçeğini ortaya görünmektedir. Tüm ülke ve ülkeyi yönetenler, dış ülkelerin ve uzmanların gözünde, “kötü bir pazarlama ve kriz yönetme” örneği göstermişler” ve ülkede son haftalarda oluşmaya başlayan genel karamsarlık havasını arttırmaktan başka bir işe yaramamışlardır. Nerden bakılırsa bakılsın, siyasi tarihi için hoş bir tartışma dönemi olmadığı görülmektedir.

Hükümetin siyasi irade göstererek ve ABD’nin de “yeşil ışığını” alarak gösterdiği askeri irade aslında uzun zamandır beklenen bir operasyonun “öne çekilmiş” halidir. Başbakan Erdoğan’ın 5 Kasım 2007 de ABD Başkanı George Bush ile yaptığı görüşme sonrası söylediği ve siyasi tarihimize yeni bir kavram olarak geçen “hamdolsun istediğimizi aldık” sözü, bu yeşil ışığın alındığını ifade ediyordu. Zaten meclisten muhalefetinde desteği ile geçen ve bir yıl süreyi kapsayan tezkerenin kısa bir süre sonra kullanılması gerektiği beklentisi artmıştı. PKK’nın büyük bir olasılıkla, basına yansıdığı haliyle, “içeriden bazı” bilgiler dahilinde gerçekleştirdiği ve 12 askerin öldürüldüğü Dağlıca baskını, bardağı taşıran son damla olmuştu. Hükümet ile askeri irade arasında oluşan ortak tavırda, şüphesiz Türk halkını çok rencide eden ve PKK’yı koruduğu cümle alem tarafından bilinen Barzani’nin “Türkiye’ye bir Kürt kedisini dahi vermeyiz” sözü de önemli rol oynamıştır. Barzani’nin Türk kamuoyuna kendini affettirmesi kısa sürede mümkün olmayacak gibi görülmektedir. Aslında bu operasyon Kuzey Irak’tan bir nevi “Kürt kedisi alma” operasyonuna da dönüşmüştür. Türk ordusunun hava ve kara destekli operasyonunun başarılı olduğu yerli ve yabancı uzmanların gözünde tartışma götürmez. Ancak hükümet ilginç bir şekilde özellikle ABD Savunma Bakanı Gates’in Türkiye ziyaretine denk gelen ve “askerlerinizi bir an evvel çekin” önerisinin (veya talimatı!!!) üzerinden kısa bir süre sonra Başbakan’ın ağzından “operasyon” bitmiştir açıklamasını yaparak, “pişmiş aşa su katmış” ve bu operasyon ABD’nin arzusu üzerine bitirilmiştir görüşünün Türk kamuoyunda oluşmasına neden olmuştur. Hükümet, öyle gözüküyor ki, artık ağzı ile kuş tutsa bu imajı değiştiremeyecektir. Uluslararası ajanslara bu açıklamanın yapılmasından birkaç saat önce Irak’a giden bir delegasyona başkanlık eden Başbakan Başdanışmanı ve Dış politikanın mimarı olarak bilinen Prof. Ahmet Davutoğlu’nun “bizim Kuzey Irak’tan ne zaman çekileceğimizi kimse belirleyemez açıklaması aslında “talihsiz bir açıklamadan çok ”, Stratejik Derinlik” kitabını yazan birinin yeterince “derin bir stratejik hata yapabileceğinin de ” bir kanıtı da olmuştur aynı zamanda. Aslında halkımızın çok kullandığı “büyük lokma ye ama büyük laf söyleme” sözünün Uluslar arası İlişkilerde de geçerli olduğu görüldü. Birkaç saat içinde bu kadar hata. Bu da herhalde sadece bizde olur.

Fazla söze ne hacet !!!!!

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt bizim askeri tarihimize geçecek bir söz ederek hem Ordunun hem de kendisinin kamuoyundaki prestijine büyük zarar vermiş görülmektedir. Aynı hükümet gibi askerlerde büyük bir yıpranma yaşamışlardır ve bu eğilim devam edecek gibi gözükmektedir. Güvenlik konularında biraz bilgisi olan birinin bir Ordu komutanının “ispat etsinler üniformamı çıkarayım gibi “ bir sözü söylemesinin ne gibi sonuçlar doğuracağını tahmin edebilir. Aslında Türkiye’de 27 Nisan da yayınlanan “e-bildiriden” yeterince ders alınmadığı görüşü çoktan kamuoyunda bir genel düşünceye dönüşmüştür. Genelkurmay Başkanı aslında “yumurtamı tavuktan tavuk mu yumurtadan çıkar sorusu ile uğraşacağına, horoz gibi görevini yapsan ötesine karışmasın” diye son günlerde basında nerede ise alay konusu olan ve kamuoyunun da samimi bir şekilde üzülerek izlediği tartışmalarda hem şahsını hem orduyu yıpratmış bulunduğu görüşü arık bir gerçekliktir. Kızılay da veya Ulusta yapılacak kısa bir kamuoyu yoklaması bunun en güzel şahidi çoktan olmuştur. Bu andan itibaren Genelkurmay Başkanının bir an evvel bu “gayya kuyusu olarak” bilinen basın tartışmalarından vakit geçirmeden çekilmesi sadece kendisi ve kurumu açısından değil, ülkenin selameti açısından da gereklidir. Kanımızca Başbakan Erdoğan’da bu noktadan sonra bu tartışmayı daha fazla ileri götürmemelidir. Başbakanın son haftalardaki gergin ve sinirli hali bazılarına göre “iyi konuşma sanatı (belagat) , bazılarına göre artık dengeyi kaybediyor yaklaşımları tartışılır olmakla beraber, asıl şimdi Başbakan’ın devlet adamlığı yeteneğini ortaya koyması gerekiyor. Meclisin iradesi ile uygulamaya koyduğu askeri müdahalenin başarısını korumalı ve içeriye ve dışarıya Türkiye’nin terör ile mücadelesinde inançlı olduğunu ortaya koymalıdır.

Aslında bu durumdan muhalefette çok büyük zarar görmüştür. Gerek CHP Genel Başkanı Baykal’ın gerekse MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “zehir zemberek” açıklamaları kendi parti tabanlarında büyük yankı bulmuş olsa da ve her ikisinde söyledikleri gerçeklik payı taşısa da

böylesine bir polemiğin adresinin hükümet olduğu ve Genelkurmay Başkanı olmadığı ve olmaması gerektiği de aşikardır. Kanımızca Genelkurmay-CHP-MHP sacayağı aslında 22 Temmuz seçimlerinin böyle sonuçlanmasına katkıda bulunanlardır. Aslında bu üçlünün tartışmaları bir nevi “kayıkçı kavgasıdır” ve sonuçta ülkeyi iyi bir yere götürmeyecek olan tartışmalardır. Sonuçta AKP hükümettir ve siyasi kararları almaktadır. Şunun da belirtilmesinde fayda vardır. Baykal’ın konuşması demokrasi açısından iyidir ama askerin yıpranmasına katkıda bulunmuştur. Baykal’ın yaptığı açıklamaların genel sonucu, hükümetin operasyon kararının doğru olduğu ama sonuçlarının tatmin edici olmadığıdır. MHP’nin düşünce sistemi zaten bilinmektedir ve %15 seçmen tarafından kabul görmektedir. Genelkurmay Başkanının MHP ile ilgili açıklamaları ise genelde kabul görmemiştir ve kabul görmesi de beklenemez gibi görünmektedir.

DTP, AB’den Ümidini Kesti

Demokratik Toplum Partisi öyle gözüküyor ki şimdilik bu tartışmalardan en karlı çıkan taraftır. Gerek Türkiye içinde organize ettikleri ve gerginliği arttıran gösteriler ve açıklamalar ve gerekse Demokratik Toplum Partisi’nin de Avrupa Birliği’nden sonra “yeni siyasi kabesi” olmaya başlayan ABD’den bazı DTP milletvekillerinin yaptıkları açıklamalar yeni tartışmaları beraberinde getirecektir. DTP bize göre bu operasyondan sonra “ABD’yi keşfetmiştir” ve bundan sonra sürekli olarak DTP milletvekillerinin ABD seyahatleri önem kazanacaktır. Örneğin yıl sonunda yapılacak küçük bir araştırma kaç DTP milletvekilinin ABD ye gittiğini ve neler söylediklerini ortaya koyacaktır. Akademik araştırmalar ne için var ki zaten!!! Ama gerçek olan DTP’nin Avrupadan ümit kestiği ve kendine göre ABD yeni “ortak olarak” görmeye çalışacağıdır. Bize göre, ABD aslında son operasyon ile birlikte Türkiye’nin stratejik ortağı olduğunu ortaya koymuştur. DTP bize göre “yanlış ata oynadığını” görmüştür ve sadece AB ile yeterli kalınmayacağını düşünmektedir. Bu DTP’nin ABD’ den istediklerini alacağı anlamına gelmez ama Öcalan’ı Türkiye’ye , İsrail ile birlikte “adrese teslim eden” ABD’nin neden bunu yaptığını anlamaya çalışacaklardır. Mecliste bir grubu olan ve halkın belli bir kesimini teslim eden DTP’nin ve onun milletvekillerinin tabiî ki ABD ile görüşme hakkı vardır. Sorun, ideolojik olarak reddettikleri, ve geri kalmışlığın sorumlusu olarak gördükleri “emperyalist ve kapitalist” ABD ile böylesine sıkı fıkı olmaya başlamalarıdır kamuoyunu rahatsız eden. Ama Singapur’lu yazar Kishoure Mahbubani’ninde “Can Asians Think?” (Asyalılar Düşünebilirmi?) isimli kitabında da ifade ettiği gibi, daha önce ABD düşmanı olan siyasi kesimlerin ve terör örgütlerinin ve devletlerin şimdi ABD ile “canciğer olmaları” çok normaldir ve “zamanın ruhunu” yansıtmaktadır.DTP’li milletvekilleri bu konuda istisna değildirler. Norma bir “ siyasi dönüşümün tezahürü” veya “akılcı politikanın bir yansıması olarak ta görülebilir.Kanımızca Hükümet, Genelkurmay, CHP ve MHP arasındaki tartışmanın uzaması için DTP elinden geldiğince ateşe benzin dökmeye devam edecektir.

Dışarıdan bakıldığında ,Türkiye’nin şu son günlerde yaptığı tartışmanın akıl ve izana sığacak hiçbir tarafı olmadığı genel olarak kabul edilen bir görüştür. Ülkenin içine girmekte olduğu sosyal , siyasal, anayasa ve ekonomik girdabın boyutunu bu ülkeyi yönetenler görmemekte direnmeye devam edebilirler. Sonuçta kaybeden Türkiye olacaktır. Seçimlerden %47 almış olmak, girdaptan çıkmak için yeterli olmayabilir. Türkiye hızla irtifa kaybediyor bu son tartışmalarla.

Rusya’nın siyasi liderlerinden Gregor Javlinsky bir toplantıda şöyle anlatmıştı 1990 lardaki Rusya’nın konumunu; uçaktaki yolculardan biri kalkıp kokpite gidip kaptana bir şey söylemek ister, fakat kokpite geldiğinde bir bakar ki , kokpitte kimse yok. Ama uçak gidiyor!!! Sorun şu, uçağın gitmesi benzin bitinceye kadar sorun değil ama birininde uçağı sonuçta yere indirmesi gerekiyor!!! Türkiye’de şu anda çok şükür kaptanı olan bir uçak şeklinde ama kaptanda dahil yardımcı kaptanlar ve güvenlikten sorumlu mürettebat birbirine girmiş!!!! Yolcular ise kavgayı izliyorlar sadece!!!!

Sonuç olarak, Türkiye son günlerde iyi bir görüntü çizmiyor, ne içeriye ne dışarıya.