Rumeli’nde Giraylar

1155-1227 yılları arasında yaşamış Cengiz Han, gelmiş-geçmiş en büyük cihangir (dünya fâtihi) kabûl edilmektedir. Gerek yer li ve gerekse yabancı tarihçiler, bu konuda görüş birliği içinde bulunmuşlardır.

Cengiz, Avrupa ortalarından Pasifik kıyılarına kadar uzanan muazzam ülkeyi, ölümünden önce dört oğlu arasında paylaştırmıştır. Ülke’yi, Cengiz’den sonra kendi bölgelerinde şu dört oğul yöneteceklerdir: Cuci, Çağatay, Oktay (Ögedey) ve en küçükleri Tuluy (Tuli). Ancak şu da var ki, kendisine Ülke’nin batısı düşmüş büyük oğul Cuci, küçük kardeşiyle (Tuluy) bozuştuğu gibi, babası Cengiz Han’a karşı da isyan etmiştir. Bunu içine sindiremeyecek Cengiz, o sıralarda ülkenin zâten batısında bulunan oğlu Cuci üstüne sefer açmaya hazırlanırken, kader, önce Oğlu ve sonra Kendisi’ni sadece birkaç ay arayla hayattan koparıp, bu dünyâdan göçürmüştür. Geriye kalan üç oğul, Ağabey’lerinin batıdaki payını bir daha ikiye bölüp, iki yeğenleri Orda ve Batu’ya bırakacaklardır. Böylece, batı topraklarının doğusu büyük yeğen Orda’ya batının batısıysa küçük yeğen Batu’ya kalacaktır. Buna göre, günümüz Rusya’sının Avrupa’daki doğu suyla yaklaşık olarak Ukrayna toprakları Batu’ya bırakılmış olmaktadır.

Bu arâzinin doğusu, o zaman esâsen Türklerin hayat sahasıdır. Kumral oldukları için, Avrupa’nın aynı anlamda Koman veyâ Kumman, Ruslar’la Ukrain’lerin de kezâ aynı anlamda Polovets dedikleri KıpçakTürkleri, biraz Bulgar Türküyle biraz da Hazar Türkleri bölgede yaşamaktadırlar. Bunların arasındaki küçük diğer azınlıklarıysa burada dikkate almamaktayız. Altınordu İmpartorluğu, Batu Han eliyle işte bu arâzide ve bu halkların üstünde kurulacaktır. Altınordu’nun kuruluşunu 1237 ile bağlamak mümkündür. Batu Han’ın küçük kardeşi Tokay-Timur torunları da,1419’da Altınordu’nun güneyi Kırım’da bir devlet kuracaklardır. Adı,Türk Trakyası kadar bir yarım ada olan Kırım’la birlikte anılmasına rağmen, bu devlet Kırım’la sınırlı kalmayıp, zamanla değişen sınırları günmüz Türkiye’si kadar bir alana yayılacaktır. 05.06.1475’te ise, ayrıntıları buraya sığmayacak bir anlaşmayla Kırım Osmanlı’ya bağlanacaktır. Önceleri, Kırım’ın aristokrasisini oluşturan oymak beyleri, Cengiz soyundan birini Kırım tahtına Han seçerlerken, seçimi bundan sonra Osmanlı yapacaktır. Cengiz soyundan olmak üzere, bir torun Han tahtına oturtulup diğerleri Kırım’dan uzak tutulacaklardır.

Cengiz Han torunuTokay-Timur’dan inip, Giray (Geray, Gerey, Kerey, Kıray, Kiray) unvanıyla tanınan hanzadelerin içinden birini tahta uygun gören Osmanlı, âilenin bunun dışında kalan bütün erkeklerini Rumeli’nin değişik yerlerinden seçtiği çiftlik-mâlikaneler de oturmaya memur etmiştir. Etmiştir ki, Han’ın; amca, kardeş, kuzen, yeğen gibi akrabası olan sürgünler tahta göz koyup huzuru kaçırmasın, dirlik-düzenliği bozmasınlar. Osmanlı, kendisi tahta çıktığında kardeşlerini boğarken, Kırım için ise, böyle akılcı ve uygar çözümü bulabilmiştir! Rumeli’ndeki mâlikanelerin bulundukları yerleri, değişik bir takım kaynaklara göre şöyle tespit etmişizdir: Aydos, Burgaz (Bulgar), Çatalca, Çirmen, Çorlu, Delikamçı, Edirne, Enez, Gelibolu, İslimye, Karinabad, Kilitbahir, Malkara, Pınarhisar, Rusçuk, Saray, Serez, Silivri, Şumnu, Tatarpazarı Tekirdağ, Vırbitsa, Vize, Yanbolu ve Yenizağra. Anadolu’dan Bursa, Çanakkale ve Çeşme ile Eğriboz, İstanköy, Midilli’yle Sakız adaları ayrıca sayılabilirlerse de, buralarının suçlu kabul edilen Hanlar için seçildikleri bilinmektedir. Bir de şunu belirtelim ki, Giraylar her ne kadar böyle geniş bir alana yayılmış görünüyorlarsa da, asl’olarak Vize çevresine gönderilmişlerdir. Bu olayların geçtiği dönemdeki Vize, Edirne-İstanbul arasıyla, Bulgar Burgaz’ına kadar bir kısmını içine alan ve bugünkü vâliliklerden biraz daha büyük bir birim olan sancak merkezidir. Rumeli Yörük nüfusu içinde eriyip-kaybolan ve daha sonra unutulan büyük Tatar kitlesinin bir kısmı, Osmanlı’nın politikasınca Kırım ve dolayından göçürülmüşlerdir. Bir kısmı ise savaş sonrası göçmenleridirler. Bir kısmı da Kırım Hânedanı mensupları ardından Rumeli’ne gelmiş olmalıdırlar.

Kırım Hanlığı ailesinden bâzılarıysa, Rumeli’ne Osmanlı bürokratı sıfatıyla gönderilmişlerdir. Bu meyanda, Canbek Giray Han 1622-3’te Çirmen mutasarrıfı, II.Fetih Giray 1736’da Vize sancakbeyi, Aslan Giray 1748’de gene Vize mutasarrıfı olarak atanmışlardır. Bunların üçü de ayrıca Kırım’a Han yani kral atanmışlardır. I. Selim Giray, I. Devlet Giray, II.Devlet Giray, Hüsam Giray, Şâhin Giray, İ-nâyet Giray, Kaplan Giray, Kara Devlet Giray, Saadet Giray, Maksut Giray, III. Saadet Giray, Mengi Giray, Aslan Giray, Canbek Giray, Gâzi Giray, Gâzi Selim Giray ve Hacı Selim Giray’ın, 1475’ten sonra 1800 başlarına kadar, değişik gerekçeler ve zamanlarda Edirne’de bulunduklarını bilmekteyiz. Öte yandan, bugünün Edirne şehir stadı yerindeki eski mezarlığın bir köşesine Tatar Hânîler Mezarlığı denilmekteymiş. Buradaki mezarlık bozulurken, taşlarının Selimiye hazîresine kaldırıldığını, Edirne canlı rehberi Oral(Onur) Bey’den öğrenmişizdir. Kırım Han âilesi mensuplarına Tatar Hânîler dendiği cihetle, mezarların âidiyetleri hususunda hiç bir kuşkuya yer kalmayacaktır.

Giraylar’ın günümüzde yaşayan mensupları, Giray (bazıları Geray, Gerey, Kerey, Kıray ve Kiray) unvanını soyadı alıp gururla taşırlarken, bundan âdetâ utanan ve kaçanlar da görülmektedirler! Değerli arkadaşımız Edirneli Aslan Kıray gibi! Aynı konuda biz de değişik bir örnek olmaktayız. Babamızı kaybettikten sonra elimize geçen soy ağacından, Edirneli Özkır ailesiyle akraba olduğumuzu öğrenmişizdir. Bir de her iki âile Giraylar’dan geliyormuşuz! Babamız, ölümü sıralarında Osmanlı baskılı bir Osmanlı târihi okumaktaymış. Kara ciltli bu kitabı hâtıra olarak almışızdır.Târihe meraklı ve bize târihten bir isim veren babamız, Cengiz Han bağlantısından hayrettir ki bahsetmemiştir. Bu hususu, hâlen hayattaki küçük amcamıza açtığımızda, çocukken bana “Küçük Giray” derlerdi demiştir! Peki, bu derecede ilginç bir soy bağlantısı neden hiç gündeme gelmemiş ve konuşulmamıştır? Bunun öyle ulu-orta söylenmesi ayıp olurmuş! Övünmek ayıptır ya…

Annemiz ise, konuyu bildiğimizi ve fakat babamız gibi üstünde durmadığımızı sanıyormuş! Elbette ki, biz de fazla üstüde dur mayacağız. Ancak… O ister Cengiz Han olsun, ister başkası, yediyüz yıl geride kalmış bir dedemizi öğrenmiş oluyoruz. Târihe duyduğu muz derin ilgiyi de eklersek, böylesi az bir kazanç mı olur?..