Nikah veya Evlilik

Yeni bir gazete haberine göre, Ülkemizdeki her dört evlilikten biri akrabâlar arasında yapılıyormuş. Bu yazımız için işte bu haberden yola çıktık. Bugün, ilgi çekeceğini düşündüğümüz, geçmişten günümüze nikâh ve evlilik konusunu yazacağız.

Evliliğin, şâhitler önündeki yazılı ve imzâlı sözleşmesi demek olan nikâh sözü, bize Araplardan geçmiştir. Nikâh hâlen Araplarda da aynı anlamda kullanılmaktadır. Şu var ki, nikâhın baştaki anlamı bu olmayıp sekstir. Zamanla evrim geçiren söz, değişime uğrayıp anlam îtibârıyla bugünküne varmıştır. Nikâh ve evlilik, birbirlerini çağrıştıran ve birlikte düşünülen iki kavram iseler de, şüphesiz ki baştan beri bu böyle olmamıştır. Bütün bir insanlık kültüründe önemli yer tutan nikâhla evlilik, diğer her şey de olduğu gibi bir yerlerden buralara gelmişlerdir. Evlilik en ilkel biçimiyle çok eski bir kurum iken, nikâh uygarlığın sonucu olarak buna sonradan eklenmiş bir güvencedir. Tarihte, günümüz dünyasıyla bağdaşama yan, ancak şurada-burada gene de görülebilen nikâh veya evlilik biçimleri vardır. Biz Türklerin evlilik geçmişi basit ve ya lındır ki, öyle ciddî bir sabıkamız görülmemiştir. Türkler hemen her zaman baskınla, talanla kız kaçırarak evlenmişlerdir! Diğer uluslardan, özellikle Câhiliyye (Câhillik) devri Arap evlilikleri ilgi çekici, çarpıcı ve şaşırtıcıdır.

Alfabetik sıraya koyup bir bakalım; bunlar nelermiş? Âile nikâhı: Büyük erkek kardeş bir şekilde evleniyormuş. Evlenenin kaç kardeşi varsa, onların da ağabeylerinin eşine karşı eşit şartlarla hakları oluyormuş. Evde bulunan kardeş, sopasını kapıya dayayıp diğerlerini durumdan haberli kılıyormuş. M.Ö. Amasya’da doğup, Anadolu ve çevresinde yaşamış Strabon adındaki coğrafyacı bir hemşehrimiz vardır. Onun yazdıklarına göre, onbeş kardeş-kocalı böyle bir evlilikte kadın sonunda pes etmiş. Durumuna çözüm ararken basit-pratik bir formül bulmuş; ele geçirdiği bir değneği kapıya dayıyormuş! Kadın, böylelikle bir süre rahat etmiş. Fakat raslantı bu ya, onbeş kardeşin hepsi bir yerde buluşmazlar mı!?. Tabiatıyla kadının hîlesi anlaşılmış ve yeniden kaderine boyun eğmek zorunda kalmış! Bedel nikâhı: Aralarında anlaşmaya varan iki erkek eşlerini birbirleriyle değiştiriyorlarmış. Bigâ nikâhı: Kadın evini ziyarete gelen her erkeği kocası sayıyormuş. Kocalardan biri evdeyse, kadın kapıya bayrak asıyormuş. Diğerleri bu suretle durumdan haberli oluyor, o evden uzak duruyor, yaklaşmıyorlarmış. Bugye denilen bu tür kadınlar doğum yapınca, evlerine bütün kocalarıyla birlikte bir de kaif çağırıyorlarmış. Hakem veya hâkim rolündeki kaif, çocuğu hangi kocaya benzetiyorsa o koca baba kabûl ediliyormuş. Buna îtiraz da edemiyormuş. Hıdn nikâhı: Bir kadın, evine gizlice ve zaman-zaman girdiği erkekle hiç kimseye duyurmaksızın buluşuyormuş. Birlikte oldukları sürece karı-koca olarak yaşıyorlarmış. İstibzâ nikâhı: Evli bir kadın, kocasının emir değerindeki isteğiyle ve fakat geçici bir dönem için soylu sayılan erkeğe varıyormuş. Hâmile kalıncaya kadar onunla yaşıyormuş. Sonra asıl evine ve kocasına dönüp, soylu çocuğunu doğuruyormuş! Makt nikâhı: Babası, oğlu veyâ kardeşi ölen bir erkek; analığı, gelini veya yengesini alıp onunla evleniyormuş. Mütâ nikâhı: Îran gibi Şiî İslâm ülkelerinde geçerliğini bugün de sürdüren bu tür evliliklerde süre söz konusudur. Buna, erkeğin kadını bir bedel karşılığında kirâlaması demek, hiç de yanlış olmayacaktır. Ortak nikâh: Bedel nikâhına benzeyen bu tür evlilikte, erkekler, eşleriyle birlikte bütün mal ve mülklerini de paylaşıyorlarmış. Şigâr nikâhı: Erkekler; eşleri, kızları, bacıları ve yeğenlerini başkalarıyla değiştirip evleniyorlarmış. Şirket nikâhı: Sayıları onu geçmeyen erkekler topluluğu, birleşerek bir kadınla evleniyorlarmış. Ev lilik kurumu ve onun kadın tarafı üstünde, böylece eşit haklara sâhip oluyorlarmış.

Arapların evlilikleri konusunda bir de Kuran’a atıfta bulunalım. Nisâ sûresinin 23. ayetinde; anneleriniz, kızlarınız, bacılarınız, halalarınız, teyzeleriniz, yeğenleriniz v.b. size haram kılındı, buyurulmaktadır. Bunun anlamı son derecede açıktır: Şu demektir ki, Arap lar böyle de evlenirlermiş. İslâm’ın günlük hayâta koyduğu kuralların, tam bir karmaşayı yaşayan perîşan Arap toplumuna bir çeki-düzen getirdiği çerçevede, erkeğin dörde kadar evliliğine izin verilse bile varılan nokta reform niteliğindedir.

Geçmişten günümüze dönersek… Yukarıki evliliklerden bir kısmı, dünyânın geri kalmış bâzı köşelerinde geçerliğini hâlen de korumaktadırlar. Söz gelimi… Ölen erkek kardeşin eşini veyâ ölen eşin kız kardeşini almak, iki ailenin kızlarını değiştirmeleri bizde de âdettir. Kuzey Amerika Kızılderililerinde, Doğu Afrika Yerlilerinde, bazı Eskimolarda mutâ nikâhı uygulanmaktadır. Malenezya’da amca-yeğen aynı kadınla evlenebilmektedirler. Erkek için birden fazla evlilik, gerek bizde ve gerekse başka ülkelerde hâlâ da yürürlüktedir; varlıklı veya sosyal statüsü üst derecedeki bazı erkekler birden fazla kadın alabilmektedirler. Tibet, Nepal ve Hindistan-Toda’da, Afrikalı Bantularda durum tersinedir. Buralarda kadının birden fazla evliliği söz konusu olur. Başka bir örnekte, bugünden üç yıl önce Nepâl’ de bulunmuş bir kişiden dinlediğimize göre, günün kralı iki kadınla evliymiş ve bu ikisi kız kardeşmişler.

Evlilik, deyince bizim Osmanlı sultanlarını anmamak olur mu hiç!?. Kurucu Osman Beyle sonraki bir kaçını saymazsak, diğerleri temsil ettikleri şeriatın dört eşe kadar kuralına bile uymamışlardır. Haremde bulunup hayatlarına giren kadın sayısını söylememiz imkânı bulunamaz. Biz, haremin sadece çocuk doğuran nikâhsız kadınlarını bilir ve bunların Sultan eşi olduklarını var sayar, onaylarız. Bu kadınlar da eşit statülerde olmayıp, aralarında dereceleri vardır. Şöyle ki: Saray haremi câriye denilen yüzlerce güzel kadınla doludur. Bunlar, asl’olarak saray hizmetkârlarıdırlar. İçlerinden Sultan için ayrılanlara has odalık denir. (Osmanlıda Sultanlara âit şeylere has denmiştir.) Odalıklar Sultandan gebe kalmışlarsa, 1. (baş), 2., 3. … derecelerde ikbâl adını almışlardır. Kendilerine hanım veyâ da hanımefendi diye hitap olunmuştur. İkbâller, doğumdan sonra gene sıralamayla kadın olmuşlardır. Bunlara da kadın efendi denmiş bir de Sultan sıfatı eklenmiştir. Kadın efendilerin ilk sırasında yer alan baş kadınlardan, Hürrem Sultan, Safiye Sultan, Turhan Sultan ve hele de Kösem Sultan, târihimizde Padişah Sultanlar kadar ün yapmışlardır. Fâtih’le birlikte nikâhın kalktığı bütün bu kadınların bâzılarına, istisnâî olarak nikâh da kıyıldığı bilinmektedir. Hürrem Sultan da olduğu gibi…