İki gün için İstanbul’a gittiğimde geniş alanları kaplayan iftar çadırları dikkatimi çekti. Sanırım, bu konuda Belediyeler birbiri ile yarış havası içerisine girmiş durumda.
İnanç ve dayanışma adına samimiyetle yapılanlara saygı duymakla beraber, iftar çadırlarının ve iftar yemeklerinin son yıllarda amacından sapan bir noktaya getirildiğini de düşünmekteyim.
Değişik amaçlarla gelenleri hesaba katmaz isek, iftar çadırlarından istifade eden insanlarımızın çok büyük kısmı fakir ve muhtaç durumda olan kişilerdir.
Bu noktada daha büyük bir sorumlukla düşünecek olursak…!
İnsanları yiyeceklerini dahi bulamayacak duruma soktuktan sonra onları Ramazan ayında iftar çadırlarında doyurmanın inanç ve samimiyetle izahı mümkün mü ? İnanç ve dayanışma sadece Ramazan ayı için mi geçerli ?
Eğer samimi iseniz, hiç düşündünüz mü; bu insanlar yılın geri kalan on bir ayında nasıl geçiniyorlar ?
Şunu da belirtmek gerekir ki ;
Özrü nedeni ile çalışamayan birilerine yardım elini uzatmakla, sağlam bir insanı işsiz ve güçsüz zorda bırakıp, onu yardım bekler bir duruma sokmak, çok farklı iki ayrı durumdur.
Yüce Dinimiz açısından, biri sevap iken, diğeri aslında sorumsuzluk ve günahtır.
Bu nedenle, güç sahibi ve iktidar olanlar, eğer gerçekten inançlı ve halkını düşünüyorsa;
İftar çadırlarında böyle göstermelik ve basit hesaplarla çıkar peşinde koşmak yerine, esas olarak Sosyal Devlet olmanın sorumluluklarını yerine getirerek insanların yaşamını garanti altına almak zorundadır. Dinimize göre; hak ve adalet kavramları ile hizmet anlayışı da esasen bunun sağlanmasını gerektirmektedir.
Sonuç olarak kısaca ifade edersek;
Samimi duygularla ve gösterişe kaçmaksızın yerine getirmemiz gereken yardımlaşma ve dayanışma geleneğinin, özellikle son dönemde bazı anlayış sahipleri tarafından Sadaka Kültürü’ne dönüştürülmesi, kanaatimce toplumun değerlerine, inançlarına ve de kimliğimize karşı yapılan büyük bir hata ve saygısızlıktır.
Kalın Sağlıcakla.