Akdeniz İçin Birlik? KİM KAZANDI?

13 Temmuz Pazar günü 43 ülke devlet başkanı ve başbakanlarının katılımı ile gerçekleşen, 800 milyon insanı doğrudan ilgilendiren Kuzey-Güney bölgelerini bir araya getiren ve yeni adı “Barselona Süreci: Akdeniz İçin Birlik” olan toplantı Fransa Devlet Başkanı Sarkozy’nin başarısı olarak görülmektedir. Nitekim başrolde Sarkozy’nin olduğu bu konferans 14 Temmuz günü aynı zamanda Fransız askeri gücünü katılımcı ülkelere gösteren bir şova dönüştürüldü. Fransa, Avrupa’nın iki önemli “motor” gücünden biri olduğunu, diğeri Almanya, bir defa daha dünyaya gösterdi. Toplantıya katılan liderlerin tartışmalı kişişel ve rejimlerin temsilcileri olup olmadıkları bir kenara bırakılırsa, toplantının asıl amacının Kuzey ile Güneyi bir araya getiren bir platform olduğu görülür.

Böyle bir platforma gerek var mı? sorusuna verilecek yanıt ise tartışmasız evettir. Avrupa’nın içinde bulunduğu sosyal, siyasi ve ekonomik sorunların önemli bir bölümü Güney ile olan ve kolonyal geçmiş nedeni ile ortaya çıkan ve günümüzde çözüm bekleyen sorunların olmasıdır. Bu sorunların çözümüne katkı sağlayacak yeni siyasi mekanizmaların ise gündeme getirilmesi yararlıdır. Devasa nitelikteki sorunların bir günden diğer güne çözümlenmesini beklemek yanlıştır ama atılan cesaretli adımlar ve ortaya çıkan yeni “güven ortamı” önümüzdeki dönemde yapılacak tartışmalar için iyi bir temel oluşturabilir. Nitekim Suriye ile Lübnan arasında başlatılacak olan diplomatik ilişkiler, her iki ülkenin geçmişinde kolonyal güç olarak duran Fransa’nın girişimi ile olmuştur. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın attığı cesaretli adımlar, nasıl Türkiye-Suriye ilişkilerini ileri bir noktaya taşımış ve Türkiye özellikle Suriye-İsrail arasında halen devam eden görüşmelerine öncülük yapmış ise, şimdi de Fransa Suriye-Lübnan arasında bu işi üstlenmiştir.

Başkan Sarkozy’in tüm konferans esnasında yüzünden eksik olmayan gülümseme aslında bir noktada toplantıya katılan Arap ülkelerinin başta Mısır olmak üzere, İsrail ile birlikte yaşamanın bir başka boyutuna geçişininde ifadesi idi.

17 Mart 2008 de yine bu sayfada yazdığımız konu ile ilgili “Sarkozy’nin İlk Siyasi Bebeği : Akdeniz Birliği” başlıklı makalede “Nereden bakılırsa bakılısın, Fransa’nın ve Almanya’nın başını çektikleri “ Akdeniz İçin Birlik” Projesinin İsrail karşıtı olacağı da gün gibi aşikardır”, demiştik. Bu anlamda İsrail Başbakanı Olmert ile Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın bir araya gelmeleri siyasi açıdan ve bölgedeki tartışmalar açısından önemlidir. Beşar Esad ile Olmert’in aynı mekanları ve havayı paylaşması da bu açıdan ayrı bir anlam kazanmaktadır. Sonuçta hepsi “aynı masada” yer almışlardır ve Orta Doğu da siyasi açıdan en azından şimdilik bir gerginlik söz konusu değildir.

Libya lideri Kaddafi’nin toplantıya katılmaması ve yerine bir bakanını göndermesi sembolik olarak da olsa İsrail ile bir araya gelmeyi kabul etmek demektir. Arap dünyasındaki değişimleri bu anlamda iyi okumak gerekir. Daha doğrusu Avrupa Birliği’nin Arap ülkeleri üzerindeki etkisininin ne kadar güçlü olduğunu görme açısından ilginç bir süreç yaşanmaktadır. Avrupa Birliği’nin Güney ile ilişkilerini kurumsal bir düzeye oturtması başta Avrupa Birliği’ni bir kurum olarak örnek almaya başlayan Arap Birliği ülkeleri için çok önemlidir. Kurulması düşünülen ortak sekretarya ve dönemsel ikili başkanlık sistemi önemli bir yapılanmadır.

Burada son dönemlerde biraz arka plana düşmüş görünen Mısır tekrar ortaya çıkmakta ve güç kazanmaktadır. Mısır’ın ortak sekretarya olarak yer göstermesi beklenmelidir. Mısır devlet başkanı Hüsnü Mübarek Akdeniz İçin Birlik yapılanmasında Güneyin sözcüsü olarak ön plana çıkmak isteyecektir. İsrail’in bu gelişmelerden memnuniyet duyduğu tartışma götürmez. Bunun yanı sıra Sarkoyz özellikle Magrep ülkelerini Fransa ile daha da artacak bir ilişkiler yumağına çekmek istemektedir. Libya, Tunus, Fas ve Cezayir bu anlamda AB için kritik ülkeler olacaktır. Akdenize kıyısı olan ama Arap olmayan ülkelerin , yani Hırvatistan, Karadağ, Türkiye, gibi ülkeler, projenin bundan sonraki aşamalarında tutumları ile önemli rol oynayacaklardır. Almanya, Fransa’ya sahayı tek başına bırakmayacaktır. Bununla beraber şu aşamada Sarkozy bu siyasi ve diplomatik başarının babası olarak görülmektedir.

Peki Türkiye ne yapmaktadır ve yapmalıdır?

Başbakan Erdoğan’ın Paris’e gitmesi Türk-Fransız ilişkilerinde son dönemlerde yaşanan gerginliğin azalması içinde bir vesile olmuştur. Sarkozy’nin bir çok daveti ve diplomatik temsilci göndermesinin yanı sıra bizzat Japonya da katıldığı G8 zirvesinden telefon ederek toplantıya davet etmesi, aslında Türkiye için bir prestij kazancıdır. Daha başka bir ifade ile Fransa, Türkiye’siz bu projenin eksik kalacağını görmüş ve zamanında girişimde bulunmuştur. Fransa’nın Türkiye’nin tam üyeliği ile ilgili olarak görüşlerinin kısa sürede değişmesini beklememek gerekir.. Ama kabul etmek gerekir ki Türkiye’nin bu projede aktif olarak yer almasıda tarihsel ve siyasal bir sorumluluktur. Bölgesel güç olmanın ötesinde, hali hazırda küresel bir güç olma yolunda giden Türkiye’nin bu sistemin içinde yer alması kaçınılmazdır. Türkiye’nin , dışişleri bakanı Ali Babacan’ın da hafta başında Ankara’da yapılan ve dünyadaki tüm Türk Büyükelçilerini bir araya getirdiği toplantıda ifade ettiği gibi, artık parametreleri küresel bir oyuncuya dönüşen Türkiye’nin bölgesindeki gelişmelerden bir haber kalması mümkün değildir.

Akdeniz İçin Birlik Projesinin ne kadar başarılı olup olmayacağı tartışılabilinir. Fakat bunun Kuzey ile Güney arasında yeni bir çalışma modeli olduğu bilinmelidir. Bu cesaretli girişim olmasa idi, Ortadoğu da şu aşamada bir güven ortamı nasıl oluşturulabilinirdi ki? Tekrar etmekte fayda var, tarihsel açıdan da bakıldığında, bu gibi büyük birlikler bazen sorunların çözümünden çok, sorunların artmasına da neden olmuşlardır. Fakat burada Kuzey ile Güney’in ilk defa somut olarak, sosyal, ekonomik, siyasi ve bilimsel konularda işbirliği yapabilecekleri bir platform oluşmuştur. Ne fazla abartmak ne de fazla küçümsemek gerekir. Fakat sadece Karadeniz Ekonomik İşbirliği’ne bir işbirliği modeli olarak baktığımızda bile bunun bölgesel istikrara ne kadar etki sağladığını görmek yeterlidir.

Türkiye-Ermenistan, Azerbaycan-Ermenistan başta olmak üzere Rusya’nın bölgede bu işbirliği platformu olmasa idi ne gibi istikrarsızlıklar yaratabileceği tahmin edilebilir. Aslında Karadeniz Ekonomik İşbirliği Rusya’nın frenlenmesini sağlayan bir birliktir. Akdeniz İçin Birlik ise başta İsrail-Filistin sorunu olmak üzere, bölgede yeni reform sürecine giren ülkelerin sorunlarının çözümünü ve desteklenmesini öngörmektedir. Bölgenin demokratikleşmesi uzun sürebilir ama bölge insanının başta ekonomik refah olmak üzere, siyasi ve kültürel anlamda kendini daha iyi ifade edeceği bir platforma kavuşturulması da önemlidir. Özellikle Türkiye’nin İslam ve demokrasi arasındaki bağlantıyı ortaya koyması açısındandan da önemlidir. Türkiye sadece Asya ile Avrupayı değil, Kuzey ile Güneyi de bir araya getirme konusunda önemli bir işlevi olan ülkedir.

Sarkozy’nin bu aşamada Kuzey ile Güney’i getirdiği nokta Soğuk Savaş dönemindeki yapılanmalardan farklıdır. Bir yandan küreselleşme, diğer yandan güneyin genç insan kitlesi hem sorunları hem çözümleri içinde barındıyor. Pazar günü yapılan toplantı bu anlamda önemli bir adım olarak tarihe geçti. Sarkozy ve Fransa için önemli bir gündü. Kanımızca katılanlar içinde öyle!!!!