
Türk gücünü dünyaya tanıtan ünlü pehlivanlarımız arasında Adalı Halil’in ayrı bir yeri vardır. “Sultan’ın Arslanı” lakabıyla bilinen Adalı Halil, 1871 yılında Edirne’ye bağlı Kilise köyünde doğdu. Kırkpınar’da tam 18 yıl başpehlivanlık yaptı. Adalı Halil 1926 yılında ölmüştür. Önce Kasımpaşa Camii yanında bulunan mezarı sonradan Edirne-Çömlekköy’lü pehlivan Kara Emin‘in mezarı yanına nakledilmiştir. “Pehlivanlar Tekkesi” olarak bilinen bu yer her yıl Kırkpınar Güreşleri başlarken pehlivanlar tarafından topluca ziyaret edilir. Bu gelenekselleşmiş törene şehrin ileri gelenleri ve misafir güreş severler de katılır.
Güreşi, Türk dünyasının bir diğer efsane güreşçisi Kel Aliço‘dan öğrendiği bilinen Adalı Halil’in 1.98 boyunda ve 150 kilo ağırlığında olduğu bilinmektedir.
Aynı zamanda Türk tarihinin ilk grekoromencilerinden olan Adalı Halil, Fransa, Avusturya, Almanya’da çeşitli güreşler yaptı. Avrupa’nın ardından Amerika’ya giden Adalı Halil, Boston, Chicago, New York’ta güreşti.
AMERİKALI RAKİBİN KABURGALARINI KIRDI
Efsane güreşçinin en akılda kalan başarılarından biri ise Amerika’da Tom Jenkins ile tuttuğu güreş oldu.
Burada Tom Jenkins’i bir güreşte yenmiş ve kaburgalarını kırmıştı. Adalı Halil’in salondaki Amerikalıların tepkisini çektiği belirtilirken, tedavisinin ardından konuşan Tom Jenkins’e “Nasıl hissettiği ve nasıl yenildiği” soruldu. ABD’li güreşçinin tek söylediği “Ne olduğunu anlamadım. Sanki üzerime bir duvar devrildi” oldu.
ABD’YE GİTMEDEN HABER OLMUŞTU
Öyle ki Adalı Halil, henüz Tom Jenkins’in kemiklerini kırmadan ve bu güreş tarihe geçmeden dahi ABD basınında gündeme geldi. Başpehlivan’ın güreş için Amerika’ya geleceği belli olduğunda San Francisco Call gazetesi efsane güreşçiyi şu başlıkla geniş bir şekilde haber yapmıştı: “Sultan’ın Aslan’ı geldi.”

“1 SAAT MİNDERDEN KAÇTI, SONUNDA DEDİM Kİ “YA O YATSIN BEN TUTAYIM, YA BEN YATAYIM O TUTSUN…” ”

Yazar Atıf Kahraman’ın “Cumhuriyet’e Kadar Türk Güreşi” kitabında aktardığına göre Adalı Halil bu maçı şu şekilde anlatıyor:
“…Güreş tuttuğum tiyatro, kat kat. Koca bir kubbe altında. içinde (48.000) sandalye vardı. Ben iki yıl oturdum Amerika’da, öyle tiyatro görmedim. Amerika’da iki defa yenmek adettir. Yok eğer sen beni bir kere vurursan, ben de seni bir defa yenersem, o zaman üçüncüsü sayılır. Uzatmayalım jüri “Orrayt” deyince tutuştuk, herifle. Lakin herif halıdan içeri girmez. Mecbur oldum halının dışında kovalamaya. Tamam bir saat o kaçtı ben kovaladım. Bir defasında yine onu kovalayıp dönerken sandalyeden havluyu alıp terimi sildim. Jüri hemen meydana çıkıp da Türk pehlivanı dinlendi sayılır, bunun için yenilmiştir demez mi? Bunu bana tercüman anlatınca hiç ses etmedim çünkü ikinci güreş var.
Yalnız bizim menajerlere sordum ki ben bu herifin bir yerini kırarsam zarar gelir mi? Usulsüz olmasın da olursa zarar yoktur dediler. Beş dakika tamam oldu tutuştuk güreşe. Lakin herif yine kaçar. Dedim ki. söyleyin pehlivana ya o yatsın ben tutayım. Yahut ben yatayım o tutsun. Yoksa böyle halıdan kaçarsa güreşin biteceği yoktur. O zaman, “o yatsın ben tutacağım” diye cevap verdi. Ben yattım, geldi belimden ellerini kilitledi. Fırsat budur dedim sol bileğini kavrayınca, aldım altıma. Karnından bir sıktıysam anladım ki kaburga kemikleri içeriye göçtü. Herif hoşafa döndü. Bastım gavurun omuzlarına ki kıyamete kadar kımıldayamasın. Derken jüri, polis, doktor koştu. Herifi öldü sandılar. Dedim ki “Merak etmeyin safrası dönmüştür. Hele kafasına birkaç maşrapa su dökün ayılır. Herif biraz sonra kendine geldi ama karnın ağrısından meydanda duramadı. Maçı biz kazandık. O gece (500) sarı İngiliz altını aldım. Çom Çinkin’in (Jenkins) tarafını tutanlar içinde azılı herifler vardı. Ama Amerika polisleri onlardan bana zarar gelmesin diye beni arabaya koyup otelime getirdiler. Hani doğrusu bu yüzden Amerika çok ıslah bir memlekettir… ”