Yarım yüzyılı geçen hayatımda, bugüne kadar;
“Doğru” denen kavramın bizlere bu kadar yabancı kaldığı ve meçhul bırakıldığı, “Yalan’ın” ise bu kadar kolay kullanıldığı ve itibar kazandığı,
İnsanlarımızın körü körüne kutuplaştırıldığı, çıkarı ve amacı uğruna rahatlıkla doğrulara yanlış, yanlışlara ise doğru diyebildiği,
Herhangi bir araştırma ve inceleme yapmaksızın insanların birbirini bu kadar rahat suçladığı, hatta iftira bile atarak öç almaya çalıştığı,
Gerçekleri ve doğruları anlamanın bu kadar zorlaştığı ve bu nedenle de herkesin birbirine şüphe, hatta bazen kin ve nefret ile baktığı,
Gerçeği ortaya çıkarıp huzur ve güveni sağlamaktan sorumlu insanların bile bu karmaşa ortamını fırsat bilip acımasızca birbirini yıpratmaya çalıştığı,
Ortak değerlerimizi hiçe sayan söylem ve davranışlara suskun kalan yetersiz ve beceriksiz yetkililer nedeni ile geleceğimiz konusunda halkın endişeye kapıldığı ve güven duygularını yitirdiği,
Kişisel çıkarların, ortak çıkarlardan çok daha fazla önem ve öncelik kazandığı,
Yetkili ve de aydın konumdaki bazı kişilerin, işine gelen durumda sözüm ona demokrasi ve hukuku sayıp yücelttiği, işine gelmeyince ise rahatlıkla böyle demokrasi ve hukuk mu olur dediği, ikiyüzlü seviyesiz ve güvensiz bir dönemi gerçekten hiç yaşamamış ve geleceğimize de hiç bu kadar karamsar bakmamıştım.
Kısacası;
Doğru ile yanlışın birbirine özellikle karıştırıldığı ve yalanın ise büyük itibar gördüğü bu bulanık ortam devam ettiği sürece, huzur ve güven hepimiz için bir hayal olarak kalacaktır.