İnternette Kırklareli’nin bir köyü olarak tanıtılan Kıyıköy’ü okuyunca, biz de bu Köy’ün bağlı bulunduğu ilçe Vize’yi yazmayı düşündük! …ve köyleri arasında internette anılan Kıyıköy’ün de bulunduğu Vize neymiş, neresiymiş:
Günümüzdeki Vize, Trakya’da, Karadeniz’e kuş uçuşu otuz km ve İstanbul’a yuvarlak rakamla yüzelli km uzaklıktaki onbirbin nüfuslu bir ilçe merkezidir. Hâlen Kırklareli iline bağlı olup, merkezi ve çevresiyle gerçekten güzel ve sevimli bu yer, Traklarla başlayan şaşırtıcı bir târihi de bağrında saklamaktadır. Şöyle ki: Vize adı, aynen İstanbul (Byzantion) ve Tekirdağ (Byzanthe) adlarındaki gibi bâzen gerçek ve bâzen de mitolojik bir kimlik olan Byzas’tan gelmiştir. Adının orijinali Byzia olup, bunun değişik diller ve zamandaki şöyle elli varyasyonu bilinir: (Bida, Bisa, Biza, Bize, Bizea, Bizia, Bizie, Bizua, Bizue, Bizúh, Bizva, Bizya, Bizyas, Bizye, Bizyes, Bizyh, Bizyhe, Bizyn, Bizys, Byza, Byzae, Byzea, Byzie, Bizon, Byzus, Vice, Viksin, Visa, Vise, Vison, Vissa, Vivre, Viza, Vizeh, Vizi, Vizia, Vizii, Viziis, Vizili, Vizilli, Vizite, Vizoi, Vizon, Vizya, Vizye, Vizyes, Wisa, Wiza ve Wize. Bu liste, Vize’nin ne kadar çok telâffuz edildiği ve dolayısıyla zamânında ona ne kadar önem verildiğini de göstermektedir.
Arkeolojik ve buna dayalı târihî araştırmalar, Bura’nın, Türk Trakya’sının en eski yerleşimi olduğunu ortaya koymuşlardır. O kadar ki, bu geçmiş yedibin yıla doğru gitmektedir! Doğusu, batısı ve bugün Bulgarya demek olan kuzeyiyle birlikte, bütün bir Trakya’nın en eski yerleşimlerinden biri gene Vize’dir.
Vize; târih sahnesine Trakya’nın da adlarıyla anıldığı Trak ulusuyla birlikte çıkmıştır. Trakların Astai (Astlar) boyu, Vize ve çevresi olan alanda yaşamışlardır. Daha sonrasında ise, Trakların en büyük boyu olan (Odrysai) Odrislerin kurduğu Roma İmp. destekli Doğu Trakya Krallığı’nın merkezi Vize’dir. Bu devletin kralları Roma’ya bağlılık gösterirlerken, halkı ise sürekli baş kaldırmışlardır. Duruma bir süre katlanacak olan Roma, bundan sonra Krallığı kaldırıp yerine Trakya’da Ereğli merkezli bir eyâlet kurmuş, vâlilerini de Roma’dan olmak üzere kendisi atamıştır. Şu var ki, o vâliler dahi, eyâlet merkezi Ereğli’de değil Vize’de oturmuşlardır! Çünkü… Vize, Roma İmparator Trayanus zamânında Roma şehir hukuku statüsüne alınan Türk Trakya’sındaki yegâne yerleşim birimidir ve diğer köylerin yanındaki bir şehirdir! O zaman bir kasaba durumundaki Edirne ise, aynı statüye bundan hayli sonra ve Roma İmp. Hadrianus’un hükmüyle alınacaktır.
Vize’de, Roma tarafından bu devirde bina edilmiş ve kimi bugün dahi görülebilen eserler vardır. Meselâ, yakın zaman önce ortaya çıkarılan anfi-tiyatro buna örnek bir Roma devri eseridir. Daha eski bir tapınağın üstüne 6. yy’da yapılmış ve Türklerden sonra câmiye çevrilmiş Ayasofya kilisesi de Vize’dedir. Bu kilise, hâlen câmi olarak restore edilmekte olup 2007 Ocak ayında ibâdete açılacaktır. Öte yandan, Vize’nin, bu Kiliseyle birlikte anılan ve batı dünyâsında araştırmalara konu olmuş bir de Santa Marya’sı (Azize Meryem) vardır ki, hayâl değil, masal değil tamâmıyla bilinen yazılı bir gerçektir!
Vize’nin kaleleriyle buna bağlı burç, kapı ve kulelerini yer-yer bugün dahi görmek mümkündür. Câmi, imâret, hamam, çeşme vb kalıntıları vardır. İstanbul-Saraçhâne’deki Bozdoğan Kemerinin varlık sebebi olan ve Bizans devrinde İstanbul’a su taşıyan şebeke Vize’den başlamaktadır. Şebekenin galerisinden bazı bölümler bugün bile görülebilmektedirler. Kasaba merkezinde; 1.,2.,ve 3. dereceden sit alanlarının daha neleri sakladığıysa, ancak yeni kazılarla ortaya çıkabileceklerdir. Kayalara oyulmuş tapınak, mağara kiliseleri ve gene kaya mezarları, Mısır’ın ehramları esprisindeki, yüze yakın sayıda Trak kral mezar yığınlarının (höyük-tümülüs) bir kısmını görmek kezâ mümkündür. Özetle, Vize târih tütmekte ve târih kokmaktadır! İçinde Kıyıköy (Salmydessos)’ün da bulunduğu birkaç köyüyse, ancak derece-derece bu târihi tamamlayan unsurlar olabilirler.
MS 395’te Roma İmp. ikiye bölününce, Vize, onyedinci yüzyıldan sonra Bizans denecek olan Doğu Roma devletine katılmıştır. Bu devrin Vize’si, ikinci derecedeki bir Ortodoks din merkezi ve Doğu Roma İmparatorları için bir istirahatgâh durumundadır. Hem de, ayrıntısını bilemediğimiz yarı-yarıya özerk bir statüsü vardır.
Bugün artık Bizans dediğimiz Doğu Roma devleti, ondördüncü yüzyıl başında iyice zayıf düşüp Osmanlı’nın maskarası olunca, Anadolu’dan geçen Türkler Trakya’da cirit atmaya başlamışlardır. Nitekim, 1307’de Aydınoğlu İshak Bey, 1309’da da gene bir Aydınoğlu olan Halil Bey Vize çevresine kadar sokulup, Yöre’deki varlıklarını duyurmuşlardır. 1346’da ise, İstanbul’da kayınbabası Kantakuzen ile görüşmekte bulunan Orhan Gâzi askerleri Vize’ye kadar uzanan alanda talan ile meşgûl olmuşlardır! 1347’de Osmanlılar dışından bir Türk birliği Vize’yi sarmışsa da sayıca yetersiz oluşları daha fazlasına izin vermemiş ve çekilmek zorunda kalmışlardır. Bundan sonra da Vize’yi rahatsız etmeyi sürdüren Türkler, Orhan Gâzi’nin oğlu Süleyman Şah (Paşa) komutasında ve 1357’de Vize’yi nihâyet ele geçirmişlerdir. Ne var ki, bunlar asker sayıları yetersiz akıncı birlikleridirler. Duruma râzı olmayacak Bizans’ın derlediği bir ordu, Vize’yi kısa süre sonra geri almakta gecikmeyecektir. Aynı yıl ve bu defâ Mihâloğlu Süleyman Bey’in aldığı Vize’yi, bir ara Bulgarlar ele geçirmişlerse de, Bizans gene aynı yıl duruma el koyup Vize’yi geri alabilmiştir. Her şey bir yana, Türkler Vize üstündeki kararlı tutumlarını ısrarla sürdürmektedirler. Şehr’in böyle sık-sık el değiştirmesini içine sindiremeyen I. Murat, bizzat başında bulunduğu askeriyle Vize’yi 1368’de bir kere daha ele geçirmiştir. I. Murat bundan sonra, Vize’yi adı aslan yürekli anlamına gelen komutan Şîr-i Merd Bey’e emânet ederek, huzur içinde Bursa’ya geri dönmüştür. Vize, öyle kolay vazgeçilecek bir yer olmayıp Bizans da esâsen buna katlanamayacaktır. Nitekim, Vize üstüne kurulan baskıyla artık gücü tükenen Şîr-i Merd Bey, Bursa’daki I. Murat’a haber salıp yardım istemek zorunda kalmıştır. I. Murat, 1373’te tekrar Trakya’ya çıkmış, Vize ile Vize’nin İstanbul’a kadar olan çevresini temizleyip, itaat altına almıştır. Ne var ki, Vize, her şeye rağmen Bizans lehine gene de elden çıkmıştır. Tâ ki, 1453’e kadar… Vize, bu târihte artık İstanbul’u almak kararındaki Fâtih’in önünde duran ve İstanbul’u koruyan gerçek bir kaledir. Zamânın Edirne-İstanbul yolu dahi Vize’den geçtiğinden, bu kale öncelikle ve mutlakâ alınmak zorundadır. İşte… Fâtih, daha sonra İstanbul’un fethine de komuta edecek Karaca Paşa’yı, derlediği bir ordu önünde Vize’ye böyle göndermiştir. Vize, Bizans’tan son defâ olarak alındığında târihler 1453 Mart ayı başını göstermektedir.
Vize, bu târihten sonra Osmanlı’nın iki başkenti Edirne ve İstanbul arasındaki güzîde bir yerleşim birimi olmuştur. Sultanlar, tıpkı Doğu Roma imparatorlarının yaptığı üzere, zaman-zaman Vize’de oturup, avlanmış ve istirahat etmişlerdir. Sultanlar, Vize’de savaş alanlarındaki gibi çadırlarda yaşamamış olacakları cihetle, Bura’da şanlarına lâyık en azından konaklar yaptırmış olmaları gerekmektedir. Fâtih’in Vize’de bir saray yaptırdığı, târih kayıtlarında esâsen görülmektedir. Diğer sultanlar da, 1471’de yapılıp bugün artık var olmayan bu sarayda kalmış olacaklardır.
Ayrıca, Vize devrin idârî düzeninde bir sancak merkezidir ki, Edirne’yle İstanbul’un o günkü özel statüleri sonucunda; Havsa, Hasköy, Kırklareli, Babaeski, Hayrabolu, Lüleburgaz, Çorlu, Ereğli, Silivri, Çatalca, Saray, Demirköy, Büyük ve Küçük Çekmeceler, Terkos, (19. yüz yılda bir süre Tekirdağ) ile Çerkezköy ve Muratlı gibi o zaman önemsiz veyâ hiç olmayan aradaki diğer yerler Vize’ye bağlıdırlar! Bugünkü Bulgarya’nın Karinâbad, Ahıyolu, Ahtopol, Aydos, Tırnovacık, Ruskasrı, Hatuneli ve Burgaz gibi sekiz birimi kezâ Vize sancağı çerçevesi içindedirler. Onsekizinci yüzyıl sonundaysa, Kırım ile Karadeniz’in bütün batı sâhili bir süre Vize’den idâre edilmişlerdir. Vize, sancak statüsünü 1867’te kaybederek, o günden sonra her zaman bir ilçe merkezi olarak kalacaktır.
Türkler, Rumeli’ye geçtikten sonra Bura’yı Türkleştirmek için önce Anadolu’dan Yörük, sonra da Kırım’dan Tatar göçmenler getirmişlerdir. Altı ayrı öbekte örgütlenen Rumeli Yörüklerinin, bugünkü Türk Trakyası ve bunun biraz batısına yerleşen kısmına, beylerinin ikâmet ettikleri yere nispeten Vize Yörükleri deniyordu ki, bunların başı olan paşa da gene Bura’da bulunmaktaydı. Dört öbekte örgütlenen Tatarlardan Bozapa’lar da, bu Yörüklerle birlikte aynı paşaya bağlıydılar. Gene bütün bir Rumeli’ye dağılmış durumdaki Çingenelerse, onlardan geri hizmetlerde faydalanmak üzere, Osmanlılar tarafından bir örgüt çatısı altında toplanmışlardır. Bunların yaşadıkları yerler bu kadar dağınık olmasına rağmen, sanki toplu bir yerde yaşarmışlarcasına sanal bir Çingene sancağına bağlanmışlardır. Sanal sancağın merkezi, o zaman hiçbir Çingene yaşamayan Vize olmuştur. Çingeneler arasındaki sembolik varlığı bugün de sürdürülen Çeribaşının atası olan komutan, idârî ve askerî olarak Vize’de yaşayan iki paşadan Yörük ve Tatarlardan sorumlu olanıdır.
Burada özetle anlatmaya çalıştığımız Vize, işte böylesi zengin bir geçmişten gelen gün-görmüş bir vatan parçasıdır. Burada anlatılanların bâzı izlerini Vize hâlâ taşımaktayken, bir kısım hâtırâları da İstanbul, Edirne, Tekirdağ, Kırklareli ile dışarıda Atina ve Moskova müzelerinde saklanmaktadırlar. Şehr’in hemen içinde bile hissedilen ve Trakya’da eşi bulunmayan orijinal coğrafyası, târih kayıtlarına kadar geçmiş ve tabiatıyla bugün de geçerli olan güzel iklimi de, Vize’nin beğenilmesi ve sevilmesi için ayrı birer etken olmaktadırlar! Hepsinden önemlisi sayılması ve evet Vize’nin saygı görmesi için!..