Siyasi Cinayet ve Dink: Tarihle yeni köprüler kurmak

İçeriği Paylaş...

Hrant Dink’in siyasi bir cinayete kurban gitmesi, Türkiye’nin dış politikasını kuşatan büyük bir tartışma başlattı. Eğer katil bir gün içinde yakalanmasıydı, Türkiye’nin kamu diplomasisi daha çok zarar görebilirdi. Özellikle uluslararası basın hep birlikte cinayetin Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği girişimleri için büyük bir darbe olduğunu ve Türkiye’nin imajının çok büyük zarar gördüğünü dillendirmeye başladı.

Böylece, bu bağlamda Türk polisi harika bir iş çıkardı. Fakat daha önemli olan şey şu ki bütün ülke, “Hepimiz Hrant Dink’iz” pankartlarıyla Hrant Dink’in arkasında durdu. Bu gerçekten Türk halkının yürüttüğü en iyi kamu diplomasisi idi ve Türkiye’nin daha güçlü bir demokrasi ve daha şeffaf bir toplum yönünde ilerleme kaydedeceğinin işareti idi.

Evet, cinayet herkesi şok etti ve bu saldırıyı planlayanlar ve tertip edenler dışında herkes saldırıyı kınadı. Türkiye, bu şekilde siyasi gayelerle işlenen cinayetlerle karşılaşan tek ülke değildir. Benzer tehditlerle karşılaşan böylesi kamusal kişiler için sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde daha çok tehlike vardır.

Birkaç yıl önce Hollanda’da, film yapımcısı Theo Van Gogh genç bir Müslüman fanatik tarafından sokak ortasında öldürüldü; bu cinayet de herkes tarafından kınandı. Fakat bugün, böylesi siyasal cinayetlerin tertiplenmesinin geçmişe nazaran daha kolay olduğu bir çağda yaşıyoruz. Son olarak bir Rus gazetecinin Londra’da öldürülmesi, katillerin, sizin Rus mu, Hollandalı mı veya Ermeni mi olduğunuzla pek ilgilenmediğini gösteren bir örnektir.

Dink, Türkiye’de, sadece fikirleri yüzünden değil, fakat uluslararası forumlarda Türkiye hakkındaki duruşu itibariyle tartışmalara yol açan bir kişiydi. Bazı durumlarda Türkiye’yi savunmak için Ermeni diasporasına karşı çıktı; onun – ve yanındaki birkaç kişinin sayesinde sayesinde – Türkiye bir tabu olarak değil, uzlaşmak için bir unsur olarak Ermeni sorununu tartışmaya başladı.

Onun durumundaki en ilginç şey şuydu; O bu ülkeyi samimi şekilde seven bir kişiydi ve daha demokratik bir Türkiye umuyordu. Hayatı kolay değildi; şimdi Türkiye hala soğuk savaş zihniyetiyle devam edemeyeceği için bazı politikalarını gözden geçirmelidir.

Nitekim, Türkiye 10 yıl önceki Türkiye değildir ve kamuoyu içeride ve dışarıda neler olduğunu çok iyi bilmektedir. Dink’in kaybedilmesi, Türkiye’ye vurulan büyük bir darbedir, ancak aynı zamanda Türk ve Ermeni toplumlarını daha yakınlaştırmak amacıyla yeni yollar bulmak için büyük bir fırsat sağlamıştır. Türkiye’nin kamu diplomasisi şimdi büyük bir sorunla karşı karşıyadır. Ancak, uluslararası basının da ortaya koyduğu gibi Türkiye uzun bir süredir bu tür siyasi cinayetlere aşina bir ülkedir. Şimdiki cinayette tek fark, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Profesör Bahriye Üçok, ve son olarak Necip Haplemitoğlu suikastlarının aksine bu defa katilin çok kısa bir süre içinde yakalanmasıdır. Önceki cinayetlerde, ünlü şovmen Yılmaz Erdoğan’ın Pazar günkü Radikal gazetesinde de işlediği gibi yalnızca siyasilerin içi boş lafları vardı.

Bu siyasi cinayet Amerikan Temsilciler Meclisi’ni sözde Ermeni soykırımı kararını kabul etmeye sevk eder mi? Ankara’ya göre hayır.

Böyle bir karar ne Türkiye ve Ermenistan arasında, ne de Türkiye ile ABD arasında ortak bir zeminin bulunmasını sağlar, ancak ateşi körükler. Kongre’nin bu kararı kabul etmesi ABD için çok vahim bir hata olacaktır. Ancak Türk hükümeti, Türkiye’de pek çok kişinin beklediği gibi, Ermenistan ile sınırları açmak için daha somut adımlar atmalıdır. Bir takım siyasal jestlerin esas sorunları çözmediği bilinmektedir, ancak, en azından ülkeler için olumlu imajlar yaratır.

fakat Ermenistan hükümeti de bazı jestlerde bulunmalıdır ve siyasi havayı manipule etmeye çalışmamalıdır. Dink, hayatta olsaydı buna karşı çıkacak ilk kişi oldurdu. Sonuç şu olmalı; bu siyasi cinayet, onları yıkmak yerine köprüler inşa etmeli.

AB de çok yapıcı olmalı; Ermenistan’ın Avrupa ailesinden görülmesi gerektiğine hiç şüphe yok.
Türkiye’nin AB’ye üyelik süreci, azınlık sorunları dahil bir çok açıdan tatsızdır. Fakat, bütün yayıncılar “Türkiyeli Ermeni gazeteci Hrant Dink suikasta uğradı” dediğinde Türkiye yeni bir aşamaya girdi. Türkiye bir ulus-devlettir, ancak bütün avantajları ve dezavantajları ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun da halefidir. Bugünün Türkiye’si, Osmanlı İmparatorluğunun çok daha küçük bir modeli gibidir.

Zamanın ruhu, bu ülkede yalayan halkın farklı etnik, hatta ırksal kökenlerden gelen Türk vatandaşları olduğunu anlamayı gerektirmektedir. Bunda yanlış bir şey yok, zira bu gerçeklik şimdi daha da belirginleşmektedir. Fakat, aynı zamanda, bu topraklarda yaşayan herkes için tek bir vatan vardır. Samuel Hungtinton “Biz Kimiz” adlı kitabında şu sonuca varır; Amerikan devleti ABD’nin farklı ırklardan ve etnik gruplardan oluşan bir imparatorluk mu, ulus devlet mi yoksa kozmopolit bir devlet mi olduğunu söylemeli.

Cumhuriyetin ilanından 84 yıl sonra, Türkiye’nin bazı görüşleri gözden geçirmesi için uygun zaman gelmiş görünüyor. Evet, Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasını üstlenen bir ulus devlettir ve bunu farklı siyasal şartların hakim olduğu yeni bir dünyaya taşımak kolay değildir. Belki bütün Türk vatandaşları, bugünkü Türkiye’yi daha iyi anlamak için tarihçi İlber Ortaylı’nın son zamanların en favori kitabı “Son İmparatorluk Osmanlı”yı okumalıdır.