ONURU İÇİN ÖZGÜRLÜĞÜNE KIYANLAR

Doğruyu ve iyiyi düşünebilmemiz ve hissedebilmemiz için, Tanrı’nın biz insanlara bahşettiği en büyük iki nimet, beynimiz ve yüreğimizdir.

Beyinlerin berrak, yüreklerin temiz olduğu ortamlarda insanlık adına daima fayda ve güzellik yaratılmış ve tarih boyunca bir şeyler de kazanılmıştır.

Bu niteliklere değer veren toplumlarda, düşünen ve inandığı değerler uğruna içten ve hesapsız bir şekilde mücadele eden insanlar toplum içerisinde daha bir saygın ve seçkin kabul edilmişlerdir.

Bu olumlu yaklaşımın tam aksine, şahsi çıkarların öncelik kazandığı, gerçeklerin saklanmak ve beyinlerin uyuşturulmak istendiği dönemlerde ise, özellikle düşünen ve mücadele eden beyinlerin susturulmaya ve tesirsiz hale getirilmeye çalışıldığı da tarihimizde sıkça rastlanan bir durum olmuştur.

İnanarak ve içtenlikle düşünmekten, fikirlerini haykırmaktan başka bir gücü olmayan, aslında birçoğu emsallerine göre daha akıllı, dürüst ve becerikli olan bu nitelikteki insanlar, toplumun ayrılmaz bir parçası olarak daima ülkesi ve beraber yaşadığı insanlar adına ve onların arasında hareket etmişlerdir.

Kendi çıkarını hiçbir zaman düşünmemiş bu tür insanların büyük kısmı yaşamlarında;

– Çıkarlarına esir düşmüş bir zengin olmak yerine, ekmek parasına çalışan bağımsız birer beyin olmayı gerçek zenginlik kabul etmişlerdir.
– Her ortamda kendilerini ayrıcalıklı kabul ettirip, ülke ve topluma karşı yükümlülüklerinden kaçmak yerine, toplumun kaderini sonuna kadar paylaşmayı ve sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmeyi onur olarak düşünmüşlerdir.
– Çıkarları adına vatandaş aleyhine her türlü ahlaksızlık ve yolsuzluğu yaparken, sözüm ona vatandaşın yanında gibi gözüken sahtekarların aksine, et ve tırnak misali vatandaşın arasında yaşayıp, onlarla özde kaynaşmayı, varlığı ve yokluğu paylaşmayı samimi ve karşılıksız bir yaşam tarzı olarak benimsemişlerdir.
– Makam, mevki ve para için renkten renge giren, çıkar düşkünü sözde bir otorite olmak yerine, beyinlerini ve vicdanlarını doğruların peşinde bu ülkenin geleceği için harcayabilen sadakat sahibi birer vatandaş olarak kalmayı tercih etmişlerdir.
– Özel kameralı duvarların gerisinde ve güvenlikçilerin himayesinde gizlice saltanat sürerek korkakça yaşamak yerine, bizzat Devletince eğitildiği ve inandığı değerler uğruna kendi Devletinin dört duvarı arkasına düşmeyi ve gardiyanlar himayesinde korkusuzca yaşamayı daha onurlu bir yaşam tarzı olarak tercih etmişlerdir.

Kısacası tüm bu sayılan gerçekler içerisinde olumlu nitelikleri temsil eden, ONUR DEDİĞİMİZ TEMİZ GÖMLEK; birçok durumda ne kamusal otorite sahiplerinin, ne siyasal kimliğe bürünen sözde liderlerin ve ne de parasal açıdan zengin olanların üzerindedir.

Onur dediğimiz TEMİZ GÖMLEK birçok durumda;
Ekmeğini taştan çıkarıp evine dönerken, o yorgunluğa rağmen araca binecek parası kalmayan,
Çöp tenekesinden topladığı artık kağıtlarla evinin ekmek parasını kurtarmaya çalışan,
Eşinin alın terine çorba yapıp çocuklarını doyurabilen ve Yirmi lira zamma şükretmesini bilen,
İNSANLIK ADINA GERÇEK ZENGİNLİĞE ulaşabilmiş asil vatandaşlarımızın sırtındadır.

Ve O TEMİZ GÖMLEK bazen de, çok yakında ama hiç ummadığınız ve göremeyeceğiniz şu duvarların ötesinde bir yerde, onuru ve inandıkları uğruna beyninin yerine bedeninin özgürlüğüne kıyabilmiş bir gencin üzerindedir.

Behiç GÜRCİHAN’ın Babası
Ali İhsan GÜRCİHAN

28 Haziran 2008