Başbakan Recep T. Erdoğan’ın başbakan olarak Washington’a yaptığı muhtemelen son ziyaret bugün başlıyor. Son ziyaret, çünkü Erdoğan ülkenin cumhurbaşkanı olmak yolunda ilerliyor ve ABD Başkanı George W. Bush ile sonraki görüşmesini belki onun Türk muadili olarak yapacaktır. Erdoğan şimdiye kadar cumhurbaşkanı olmak istemediğine dair bir emare göstermedi. Türk siyasetçilerinin klasik davranışı aday olup olmayacaklarını açıklamak için son dakikaya kadar beklemeleridir. Diğer taraftan Erdoğan, Türk siyasi tarihinde son 56 yıldır erken seçimlere gitmeden iktidarda kalan tek başbakandır. Gelecek yıl Türkiye için bir çok açıdan şimdiden “kayıp bir yıldır” ve Erdoğan dışarıdan, yani Avrupa Birliği’nden vs. gelen baskıdan çok içeriden gelen baskılarla karşılaşacaktır.
Türk-Amerikan ilişkileri hükümet düzeyinde göreceli olarak gelişti ancak, Türk halkında ABD’ye karşı yoğun bir güvensizlik vardır ve bu güvensizlik bu önemli ziyarete rağmen devam edecektir. Bunun nedeni ABD’nin Türkiye’ye PKK teröristlerini bitirmek amacıyla operasyon yapması için açık çek vermeyecek olmasıdır. “Stratejik Vizyon Belgesi”nin Mayıs ayında açıklanmasından sonra, her iki tarafın işbirliği görüşleri şimdiye kadar laftan öteye geçemedi. “Teröre karşı özel elçiler”in atanması küçük bir adımdır. Ayrıca ABD’nin PKK ile görüşmeyeceğine dair garanti alınmıştır; zira PKK ile ABD yerine Iraklı Kürt liderler Celal Talabani ve Mesut Barzani konuşmakta, hatta siyasi koruma sağlamaktadır. PKK sorunu en önemli mesele olmaya devam etmektedir ve Erdoğan somut sonuçlara ihtiyaç duymaktadır. Erdoğan hükümeti, son üç ayda görüldüğü gibi, şimdiye kadar PKK meselesinde başarılı olamadı; Erdoğan’ın en yakın danışmanları Kürt asıllı olmasına rağmen hükümetin bu konuda yakın gelecekte de başarılı olması mümkün görünmüyor. Bunun anlamı, Kürt asıllı danışmanlara sahip olmanın Kürt sorununu çözmeyeceğidir. Kürt sorunu Türk devletine karşı bir ayaklanmadır ve muhalefettekilerin söylediklerinin aksine bu yönde atılan hiç bir “demokratik adım” bu sorunu çözmeyecektir.
Türkiye’nin Kürt meselesi Türk topraklarında bir Kürt devleti olacak mı olmayacak mı meselesidir. PKK ve Kürt meselesi hakkındaki literatüre PKK’nın Türkiye’nin demokratikleşmesi ile ilgilenmediğini, yalnızca bir Kürt devleti yaratma peşinde olduğunu göstermektedir. Erdoğan bunu anlamayacak kadar saf değildir. AK Parti hükümetinin Mart 2003’te Irak’ı işgal edecek Amerikan birliklerinin Türk topraklarından geçmesine izin veren tezkereyi Meclis’ten geçirememesinin “kurbanı” olan eski Amerikan Büyükelçisi Robert Pearson şimdi Los Angeles Times gazetesine yazdığı bir yazıda PKK “isyanı”ndan bahsediyor. Elbetteki ABD yönetimi onun görüşleri Amerikan yönetimini temsil etmeyen emekli bir diplomat olduğunu söyleyecektir; tıpkı şimdi ortalıkta dolaşan Türkiye’yi bölünmüş gösteren haritalar gibi. Ancak onların hepsi Amerikalı eski yetkililer ve söylediklerinin yada yaptıklarının tamamen farkındalar. Geçen hafta sonu PKK, Kandil Dağı’nda bir basın konferansında “ateşkes” – öncekiler gibi “tabiatıyla” “geçici” bir ateşkes — ilan etti. PKK ABD’de kendisi bir çatışmanın meşru — bu nedenle Türkiye’nin gerçek olarak tanıması gereken — bir tarafıymış izlenimi yaratmaya çalışıyor.
Türkiye’nin 2.9 milyar dolar karşılığında 30 adet F-16 satın alma kararı – AB yapımı “Euro Fighter” Türkiye için hala bir alternatiftir — kesinlikle ekonomik bir değerdir. Böylece Türkiye bu uçakları satın alacak ve Erdoğan ABD yönetimi ile daha fazla savunma ve silah alımı anlaşması yapacak.
Radikal İslamcı hareketlerle ilgili Erdoğan hükümeti, bu hareketlerin cumhuriyetin temel değerlerini tehlikeye attığını düşünen Türk ordusu ile giderek karşı karşıya gelirken iki ülke arasında teröre karşı ortak savaş devam edecek. Diğer bir deyişle, Erdoğan’ın laiklikle ilgili tutumu sorgulanmaktadır ve İslamcı cemaatler ve gruplar gerçekten her geçen gün güçlenmektedir. BU gerçek Erdoğan’ın siyasi geleceğini belirleyecek olan şeydir. ABD yönetiminin de ve Avrupalıların da Erdoğan’I İslamcı bir başbakan olarak gördüklerine hiç şüphe yok. Bazı yabancı gözlemcilerin belirttiği gibi teknolojik gelişmeler bir tarafa Türkiye her geçen gün İslami değerlerin laik, demokratik değerleri bastırdığı “büyük bir cami” gibi görünmektedir. “Cemaatler” (farklı tarzları olan gruplar) hakkında son zamanlardaki televizyon tartışmalarını izleyen her hangi bir kişi Türkiye’nin son bir kaç yılda nasıl “cemaatler” cenneti haline geldiğini görür. Ordunun bu cemaatlerle ilgili kaygıları gelecek sonbahardaki genel seçimler yaklaştıkça artacaktır. Bu seçimler – cemaatlerin desteklediği siyasi partiler üzerinden — cemaatlerin de bir yarışı haline gelecektir ve Türkiye gerçekten çok renkli. Kendi içimizde konuşursak; AK Parti gelecek seçimler için öncekilerde olduğu gibi Amerika’nın desteğini sağlamaya çalışıyor ve bu Erdoğan’ın gezisinin diğer bir yönüdür. Resmi ziyaretinden önce Türk gruplarla görüşüyor ve onlara bir mesaj veriyordu; güvenin ve Türkiye’de yatırım yapın.
Erdoğan’ın yurt dışındaki Türk topluluklara bu kadar önem veren ve siyasi ve ekonomik açıdan güçlü bir Türk lobisi kurmaya çalışan ilk başbakan olduğu Kabul edilmelidir. Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal bu politikayı etkili şekilde kullanan ilk kişiydi. Şimdi Erdoğan dışarıdaki bu Türklerin güvenini ve saygısını kazanmaktadır, ancak dini meselelerdeki “zayıflığı” nedeniyle onların güvenini tam olarak sağlayamayacaktır. Bununla beraber ABD yönetimi Rum ve Ermeni lobilerinin baskısının farkındadır ve şimdiye kadar Anakara’nın, ABD’nin o lobilerin istediği gibi hareket etmeyeceği beklentisini karşılamıştır.
Şimdi eğer ABD yönetimi Türkiye’nin bölgesel ve küresel siyasi hedeflerini gerçekleştirmesine yardımcı olursa, Erdoğan’ın bu ziyareti ikili ilişkileri daha ileri götürecektir. Bush yönetimi Türk hükümetinin bazı kararlarını “unutmuş” görünmektedir. Ancak Gen. Büyükanıt Genel Kurmay Başkanı olduğundan beri ordunun dini gruplara ve onların siyasi faaliyetlerine karşı daha sıkı bir tavır alacağı beklentisi vardır. Yeni bir 28 Şubat müdahalesi olması gerekmez, ancak gördüğüm kadarıyla hükümet cemaatlere karşı şimdiye kadar olduğu gibi yumuşak davranamaz. Erdoğan ve Büyükanıt arasında PKK ve dini faaliyetler hakkında daha sık görüşmeler olması beklenmelidir. Hükümet ile bazı diğer devlet kurumları arasında gerilim artıyor. Bu Washington ziyareti Türk siyaseti için uluslararası sonuçlarının yan ısıra içeriye dönük olarak da önemli sonuçlar doğuracaktır. Hükümete bir parça tavsiye; terörizm ile küresel mücadele sözü yeterli değildir, içeride de mücadele etmek gerekir. Türk siyaseti şimdi olduğu kadar hiç dini nitelik kazanmamıştı. Bunun inkarı hiç bir şey sağlamaz.
Bu ziyaretten sonra siyasal iklimin nasıl şekilleneceğini göreceğiz. Bu kış Türkiye ve hükümet için kolay olmayacak. Atlantik’in öbür yakasından gelen haberler olumlu olabilir ancak bu yakadan, Avrupa’dan böyle olmayacaktır. Bu husus gelecek haftaki analizimizin konusu olacaktır.