O GECE VE ERTESİ GÜN
Yeryüzü karanlıktı. Yıldızlar bile yok. Ay desen buğulu bir camın arkasında ki sokak ışığı gibi gözlerimde; O GECE…
Görebildiğim tek bir şey var. O da hayal.
Hayal de olsa o gece bir ışık görmek güzeldi.
Hayal de olsa “onu” yaşamak güzeldi.
Onun beni hissetmediğini ve düşünmediğini bilsem de kendimce gülüp eğleniyordum ve sonucunu hiç düşünmüyordum… Çünkü ”Mutluydum”.
Bir ara irkildim. Dünyaya döndüm.
Kendime gelmeme sebep gönlüme giren siyah bir korkuydu; belki de ümitsizliğimdi.
“Ne ayaksın ulan sen” dedim.
Cevap gecikmedi.
“Sana öğüt vermeye geldim. Fazla düşünme bu ümitsiz vaka” dedi ve gitti.
Rahatlamıştım. Tekrardan hayal kurabilirdim artık.
Ama…
Bu söz beni ikilemde bırakmıştı. Gönlüm ve beynim savaşıyordu.
Gönlüm : “içinden geleni yap”
Beynim : “hayır; ümitsiz vaka”
Savaşın galibi bana bağlıydı. Oturduğum yerden kalktım. Pencereyi açtım. Derin bir nefes aldım. Bir karar vermem gerekiyordu. Gücüm yoktu.
Aldım evin anahtarını, aradım arkadaşımı, çıktım dışarı. Gittik bir parka.
Aldık çayımızı. Yaktık cigaramızı.
“Böyleyken böyle oldu. Şöyleyken şöyle oldu” dedim. Ve ekledim.
“Kararsızım.”
Konuştuk. Tartıştık.
Sonuç şekillenmişti artık. O kadar zor değildi sonucu söylemek.
GÖNLÜM savaşı kazanmıştı.
Ey gökyüzü aydınlanırsın şimdi değil mi? Ey yıldızlar çıkarsınız meydana şimdi değil mi? Ey ay saklandığın cam buğusunun arkasından gülersin şimdi değil mi? Kararımı verdim ya…
AMA NERDEN BİLEBİLİRDİM?
ERTESİ GÜN havada ki aynı kasveti…