“Kabile başkanı değilim”…

İçeriği Paylaş...

2006 yılında AB ile yapılan antlaşmada da AKP hükümeti Hamas’ı terör örgütü olarak tanımıştır. Eğer Hamas terör örgütü değilse neden AKP bu antlaşmayı imzalarken bunu kabul etti? O zaman terör örgütüydü de, şimdi mi değil? Ne kadar karışık konular inanın içinden çıkamayacağımız onlarca soru sorası geliyor insanın, Haksız mıyım?

Erdoğan “Peres 25 dakika konuştu, ben 12 dakika konuştum” demişti. Kronometreye göre.

Ban Ki_moon 7 dakika 20 saniye konuşmuş.

Erdoğan 16 dakika konuşmuş.

Arm Musa 12 dakika 45 saniye konuşmuş.

Peres 21 dakika konuşmuş

Erdoğan kendi süresini 4 dakika az, Peres’in kine 4 dakika ekleyerek söylemişti. Aslında oturumu Dünya Ekonomik Başkanı Schwab’ın yöneteceği planlanmış. Türkiye itiraz etmiş ve iki gün öncesine İgnatius’un adı ortaya çıkmış. O modoroterle panelin yapılmasını Erdoğan kendi teklif etmiş.

Peres’in kendini eleştiren 3 konuşmacıya birden cevap vermeye çalıştığı düşünülürse 21 dakikanın bile az geleceğini düşünüyorum keşke daha uzun konuşsa da savaşın asıl nedenini anlatabilseydi.

Asıl sürpiz ise, simültone tercümanın Erdoğan’ın bazı sert sözlerini atlamış veya aynı tercüme edememiş olması.

Pers’in konuşmasından sonra uzatmaları oynayan Erdoğan tam 3 dakikadan fazla konuşmuş olması ve tam 8 defa van mimut ve kulaklığını çıkarıp bir Dakka deyim Peres’e yüklenmiştir.

Erdoğan Peres’e “sesin yüksek çıkıyor, sesinin yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisiyledir”

Çeviri; çok güçlü sesiniz var. Beklide kendinizi güçlü hissettiğinizden sesiniz güçlü çıkıyor.

Erdoğan “bir gerçeği kenara atamayız. Fakat ben bunları sadece size iki söyleyecem” tercüme edilmemiş

Erdoğan “İsrail barbarlığı, zalimliği ile çok ötesinde bir şey bir Yahudi” bu sözde atlanmış

Erdoğan “ plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüz, nasıl vurduğunuzu çok iyi biliyorum” gene atlanmış

Erdoğan “ ülkenizde başbakanlık yapmış 2 kişinin bana çok önemli lafları vardır. Flitsine tankların üstünde girdiği zaman, “kendimi bir başka mutlu addediyorum’ diyen başbakanlarınız var. Tankların üzerine çıkıp da “Filistin’e girince mutlu oluyorum’ diyen başbakanlarınız var. Ve bana sayılar veriyorsunuz. İsimini de veririm, belki merak edenlerin vardır” dünyanın bir gün sonra duyduğu bu sözler, aslında sunucuya kızıp ta söylenecek sözler değil, o zaman ilk önce adil değilsin diye sunucuya kızıp çıkması daha mantıklı olurdu şimdi hiç şaşırmayalım neden, ülkeler bize tavır takınıyor diye.

d- Erdoğan “siz insan öldürmesini iyi bilirsiniz” sözü tamamen atlanmış. “Benim için Davos bitmiştir, bir daha gelmem” sözü de tercüme edilmemiştir.

Dolayısıyla Peres ve Türkçe bilmeyen Dünya; o an, Erdoğan’ın dikleşmesini – kafa tutmasını bizimle aynı dozda hissetmemiş olması gerçeği üzerine. Tercümanın yaptığı yumuşatmaların neticesi olarak, Erdoğan paneli terk ederken Arap Birliğinin Ami Musa’sı onu ayakta tebrik ediyor ve hatta peşinden çıkmayı teşebbüs ediyor. İyi bir tesadüf ki tam çıkacağı sırada BM. Genel sekreteri’nin “gel otur” işaretiyle koltuğuna dönüyor.

Asıl konuşmasının içeriğinden henüz tam bilgisi olmayan Peres Erdoğan’ı aramış, konuşma normal geçmiş bizde ortam yumuşadı diye düşündük. AKP liler örgütlenmiş hava alanına karşılamaya gelmişler. Kafamdaki ne bu ya diye düşündüğümde birazda diğer basın ne düşünüyoru araştırınca ortaya çıkan tablo aynı değil. Kısa zaman içinde itiraz dolu yoğun telefon trafiğinden sonra bandı başa sarıp izlediklerinde 20 değişik tercümanın çevirileriyle Erdoğan’ın ne kadar saldırgan ve çirkin bir tavır aldığını, futbol maçlarında gibi, bazı pozisyonlarda kimin kime faul yaptığı, hakemin nerde şaştığı, bandı başa sarıp tekrar, tekrar izleyince daha da netleşiyor. Onlar tarafından Erdoğan’ın tavrının, surat ifadesi ve terk etmesinin asıl nedeni ortaya çıktığında daha da netleşti. Toplam 19 dakika konuşan Erdoğan davranışının sebebi aydınlanınca en az 19 sene bizi geriye götürür diye de düşünmeden edemiyorum… Türkiye’nin Arap ülkeleri ile sadece Müslüman olmakla aynı çatı altında birleştiklerini unutmayalım ve Arap ülkelerinin Erdoğan’ı gereksiz yere gaza getirirken, onlar zaten kullanmayı iyi bilirler. İşte bak yağdım estim diyerek yandaşlarının gözünde de kahraman olabilir, ama bu kahramanlık Türkiye’yi bir felakete sürüklüyor, farkında değiller. Sunucuya cephe alacak kadar aciz olan Erdoğan kontrolunu kaybettiğinde her zaman ki gibi ağzından çıkanı kulağı duymuyor, uyaranları da yok hala tam gaz devam…

DAVOS; buraya insanlar neden gider ve genelde ne konuşurlar, aslında ülkeler arası güven sağlayan bir ticaret toplantısıdır. Genelde dış işleri bakanları olur, onura olarak Başbakanlarda olur, gündem konuşulur asıl maksat ticarettir. Ülkelerin içinde bulundukları sorunlara rağmen verecekleri güvencedir. Bizim başbakan savaşla yatıp savaşla kalktığından, birini görünce onu saldırmazsa olmaz. Onu orada rencide etmezse rahat durmaz. Erdoğan gene kahramanlığa soyundu, ben Gazze de alkışlanmak istemiyorum, bu davranışı ülkem adına hiç iyi olmadı. O konuşmanın başlatılması ve konuşulmasının ne yeri, nede zamanı değildi. Tamamen kişisel ve duygusal davrandı. Kaçmak değil oturmak gerekirdi. Beklemeliydi, ilk sıra ona geldiğinde. Rahatsız olduğu notlarını sorgulayabilirdi, saygısızlık olduğunu sandığı davranışta olmamış olurdu. Şimdi hem sunucu hem de tercüman yanlış veya kasti yanlı çevirilerinden dolayı işinden olmasına sebep olan toplantıya hala zafer kazanılmış gibi algılanmış olması da canımı sıkıyor. Şimdi buradan diğer ülkelerin sunucularının yetkilerinin ne olduğunu bilemem ama o zaten bunu biliyordur. Türkiye’yi temsile gitmiş bir insanın zora gelince kalkıp kaçması zayıflıktır. Dik dururdum Başbakanın yaptığından sonra çıkıp ta olaydan sonra B, C ve D planlarını anlatım davranışının Türkiye’ye zarar vermeyeceğini sebepleriyle açıklayabilseydi. O şiddet ve celaletle labratuarda bir canavar yaratıyorsun ve ona sahip çıkamadan elinden kaçırıyorsun, elbette ki bu faturanın bedeli ağır olacak.

“Hızla kalkan, zararla oturur” bu durumu yaratan Başbakan yolculuğu sırasında aklı başına gelmiş ki, ilk demecinde. “ben diplomat değilim siyasetçiyim” derken (keşke olabilseydi) hiçbir konuşmalarında duymadığımızdan çok. Defalarca T.C. vatandaşı olduğunu ve bu ülkenin Başbakanı olduğunu hatırlattı. Kendisi gibi düşünenlere konu ile ilgisi olmayan sözlerle, kendisini kurtarmaya çalıştı aslında.

… “ keskin sirkenin küpüne zararı vardır” Kendisini zaten öyle görüp, gene zora düştüğünde de Atatürk ve ilkelerine sığınan, Başbakan düşüncesizce; bizi nerelere sürüklediğini anca anlamış olmalı ki. Yaptığı açıklamasını, nasıl anlayayım son bir çığlık mı? Bulandırdığı bu çorbayı bakalım nasıl kaşıklayacağız ve hazmı nasıl olacak. Dünya ülkelerini, cepheye aldık artık. Yollara düştük, kim! ve ne hakla benim bayrağımı kılıp – kırkıp başka ülkenin bayrağı ile montajlar, o ülkenin bayrağı ile aynı tutar. Bu olayı hangi Başbakan musaade eder, anca böyle bir gösteriyi, onaylamalar da “KABİLELER” de olur!

Davos dönüşü hava alanındaki örgütlenmeyi kendileri çok beğendi, mutlu oldu bağrışlara yanıt verdi. Madem her şeyi ince eleyip sık dokuyor ilk önce o bayrakları görüp bu ne diye sormalıydı. Ama hazırlığını önceden yaptığı, parasını verip, o bayrakların oluşmasını sağlayan, o bayraklarla dolaşmalarını isteyen kendisi değil mi?

Dünyanın en eski dillerinden biri olmakla, gerek coğrafi yaygınlığı gerekse zamana direnciyle insanlığın uygarlık tarihine ışık tutan Türkçemiz, en karmaşık durumları en basit biçimde açıklamakta üstüne olmayan bir dildir. Yüzyılların imbiğinden geçmiş atasözleri ve deyişler, – ki Türklerin hemen hiç değişmeyen özelliklerine ilişkin saptamalardır bunlar – hiç eskimez, her zaman cuk otururlar. İşte onlardan biri,

“imam esnerse cemaat horlar” Bildiğiniz gibi Sayın Başbakan da hem Muhterem Recep, Müstesna Tayyip, Mümtaz Erdoğan, hem de imam. Eğer Türkiye, beraber yürünen yollarda menzile onunla varırsa, tarihe Başimam olarak da geçebilir.
Zaten Gazze krizi sırasında Hamas’a bakış ve İsrail’e çıkışmaları, Başbakanlığına değil, imamlığına yakışıyor. Hamas’la üzerimize çektiğimiz dikkat az geldi, daha fazlasına gerek var. Bu açığı Ankara’ya Abbas’ı davet ederek kapatalım. (Çifte kavrulmuş daha lezzetli)

İmam kükreyince, cemaat ısırmaz mı? Gazze’yi bombalayan İsrail’e tepki, vatan sathında Yahudi düşmanlığına dönüştü, Ermeniler ve Rumlardan sonra kovmadığımız bir onlar kalmıştı.
Sayın Tayyip Erdoğan ve Gazzeli çocuklar için ağlayarak yardım toplayan Emine Hanım, kuşkusuz ne Yahudi düşmanıdırlar ne de böyle bir sonucu öngörmüşlerdir.
Emine Hanım’ın Gazzeli çocuklara yardım topladığı günlerde, devletin öksüz ve yetimler yurdundan “18 yaşına geldiği için” sokağa atılan bir erkek çocuk, kovulmadığı tek kapı, apartman kapısının önünde yaşam sürdürmesi olduğunu basından okuduk. Aynı günlerde, internette izleyenleri ağlatan, yürekleri dağlayan bir röportaj dolaşıyordu: Türkiye’nin sahipsiz sokak çocukları, çöp toplayanlar, “İnsan gibi yaşamak istiyoruz!” diye haykırıyorlardı. Ve aynı günlerde Türkiye’de binlerce insan işsiz kalıyor, binlerce kadın çocuklarını aç yatırıyordu. Bizim Başbakan yakını görme engelli olmalı ki göremediği gibi, onu yeterince yanındakiler bilgilendirmediği kesin…

Acaba Sayın Erdoğan ve Emine Hanım, 2008 yılında AB’nin Gazze’ye 566 milyon euro Suudi Arabistan’ın 1 milyar dolar, Kanada’nın başlı başına 10 milyon dolar, Norveç’in 12 milyon dolar yardım yaptığını, BM’nin Gazze için 456 milyon dolar harcadığını biliyorlar mıydı?… Bu tutarın, 1.5 milyon nüfuslu Gazze’de sadece 2008 yılı için adam başına yaklaşık 1.500 dolar yardım ifade ettiğinin bilincinde miydiler? ( ciğercinin kedisi olarak, bu ekonomik krizde onların paralarına mı göz diktik, krızi böylemi aşacağız? (O zaman bırakalım daha çok ölen olsun!)

Başka bir deyişle, Gazze’deki yaşanan insanlık trajedisinin parayla pulla ilgisi olmadığının, İsrail bombaları altında yakınları ölen ve evsiz kalan insanların paraya değil, “barışa” ihtiyaçları olduğunu, kendilerine verilen uluslararası ekonomik desteği refaha dönüştürebilmek için önlerindeki engelin İsrail’e besledikleri kinle beslenen Hamas olduğunu hiç düşünmediler mi?

Son saldırılarda insanım diyen kimse, İsrail’e hak veremez, İsrail’in yanında olamaz. Ama İsrail’i şiddetle kınamak, bırakın İsrailli savaş ve saldırı karşıtlarını, kendi hükümetlerinin yaptırımlarını (tıpkı bizim gibi) onaylamayanları, İsrail’de yaşamayı bile seçmeyen Yahudilere karşı ırkçı bir düşmanlığa dönüşmemelidir.
Başbakan Erdoğan öfkelenip, eşi Emine Hanım merhametleri ayağa kaldırırken, hele mümin Müslümanlar olarak, imam vur deyince cemaatin saldırdığını hesap etmek zorundaydılar. Bilmem hesapsız konuşmanın sonucunun farkındalar mı?

71 milyon nüfuslu Türkiye’de sayıları ……… Yahudi yurttaşımız hedef gösteriliyor. Türkiye’nin en önemli uluslararası sorunlarından biri olan “Ermeni soykırımı” tezine karşı bugüne kadar yanımızda yer alan başta Amerikalı, tüm Yahudi lobilerinin desteğini de Sayın Başbakan’ın İsrail karşıtı olmakla kalmayıp Hamas yanlısı tutumuyla yitirmiş bulunuyoruz.
Eğer uluslararası politikanın öfkeyle biçimlendirilmeyeceğini, ülke çıkarlarının yabancı ülkelere değgin merhamet duygularıyla yönlendirilmeyeceğini… Ne dostumuz, ne de düşmanımız halkların kendi aralarındaki çatışmasında, eğer arabuluculuk yapılmak isteniyorsa her şeyden önce tarafsız ve soğukkanlı olmak gerektiğini, bir hükümet Başbakanı bilmezse, kim bilmelidir?

Her halde imam değil.

Gazze yollara düşmüş desteğinden dolayı Başbakanı överken, tüm Türkiye’yi türkleri bizi severmiş, ben bunu hiç hissetmedim! ya nasıl sevgi bu? Bedavadan gaza gelmeyelim.

Panelden çekilerek, nasıl destek olunuyor? Buna ne ad koyalım? Hey dünya görün bakın ne kadar diktatör bir Başbakanın kısrak eylemlerinin, vatandaşı olmaktan utanıyorum