İnsan Olma -23 Bizim Kavşak

Gene bir kaza, gene gazetelerin manşetleri “Trafik canavarı can aldı” kim bu canavar, ne karını büyük obur şey durmadan yiyor. Canavar kim, canavarı kimler besliyor? Diye düşünememek sanırım olayları tam olarak algılayamamağa bağlı ta ki kendi canımız yandığında, ucu bize dokunduğunda yanlışları, eksiklikleri ve hataları irdeleriz…
Türkiye’de trafik kazaları önemsenmiyor, çünkü insanın değeri yok. İnsan değeri olmayınca da, trafik kazalarında kaç insan kaybettiğimiz üzerine düşünmek anlamını yitiriyor.
Dikkat edin bir kaza olduğunda kişiler önce araçları ile ilgilenir kendi kanaması ve ya diğer insana verilen zarar arka planda kalır, buradan da anlayacağımız tek şey kişinin neye önem verdiğidir. İnsana değer vermediğimiz sürece, bu konuda ilerleme kaydedemeyiz.
“Yaşam hakkı” düşman saldırdığı zaman söz konusu oluyor da, trafik kazaları öldürdüğü zaman söz konusu olmuyor mu?
Şimdi sorulması gereken, aynı miktarda insan ölmesine yol açtığı halde bu iki olay birbirinden niçin böylesine farklı algılanıyor sorusudur.
Tedbirsizliğin ve terbiyesizliğin dayanılmaz bir cazibesinin varlığını yaşıyoruz. Bol selektör, korna çalmalar, bir sağ şeride bir sol şeride slalom yaparak dalmak varken, inek gibi şerit içinde kalıp önündeki araçla emniyet mesafesi bırakmanın alemi yoktur. Bazı çapkın şoförlerin nefsinin uyanmasına, en çok, bu iki araç arasındaki emniyet mesafesi sebep olur. Bir boşluk gördüğünde araya dalacaksın ki, işin tadı çıksın. Kör sollama, viraja sert girip araca kıç attırma, eğer büyük araç sürüyorsa, küçüklerin üstüne üstüne sürüp, onları şarampole itmek gibi “insani” zevkler varken, tedbir ve terbiyeli olmanın ne anlamı var?
Kimse benim gibi gaza basamaz, kimse benim gibi sollayamaz deyip dururuz. Yoksa biz, gerçekten önemsiz kişiler miyiz? Hep sollanmaktan, hep horlanmaktan duyduğumuz hıncı, trafikte mi kusuyoruz?….

Sözüm ona yeni Trafik yasaları iş başında “değişmelerle caydırıcılık sağlanacak” caydırıcılık; sigarayla, alkolle, cep telefonu engeliyle yüksek ceza uygulamaları ile olmaz. İstatistikçilere göre kazalar şu üç neden yüzünden olurmuş 1. Altyapı yetersizliği 2. Sürücü eğitiminin eksikliği 3 Trafik yasasındaki caydırıcılık noksanlığı. Benim bu durumda ele alacağım öncülük konu ikincisi olacak. Eğitimsiz sürücü.

Anlayamadım! Sürücü neden eğitimsiz, bu ehliyeti nerden aldı, araçlar gibi ehliyette mi piyangodan çıkıyor? Sen ehliyeti veriyorsun, ehli insan yola çıkıyor kullanabilir izni ile kaza yapıyor ve eğitimsizlikten söz ediyorsun amma karışık bir durum işte Yaşar ne Yaşamazlın bir örneği daha.
Sağlıklı akıllı adama ehliyet verirler, kendi canından çok karşı taraftakinin canına saygısı olana verilir. Sürü çobana teslim edilir, bu durumda yollardakiler kim? Bizler değil miyiz, canavarda biz – canavarı doyuranda biz, o halde diyete başlamanın zamanı geldi.
Böylesine önemli sosyal ve sağlık yönleri olan bir konuda duyabileceğim en son söz eğitimsizlik. Trafik deyince aklıma gelen şeyse, araç kullanan insanların ilişkilerini tanımlayan kuralların tümüdür.
Trafik kazasında insan faktörü algılama, algıladığını değerlendirme, karar verme ve davranma biçiminde kendini gösterir.
Türk insanın yetişmiş olduğu yöreye, yaşına, eğitim düzeyine, cinsiyetine göre algılama karar verme, davranışı yönünden nasıl özellikler gösterdiği ortada.

Yolun yapısı, genişliği, meyilli, görme sahasının kısalığı ya da uzunluğu değişik mevsimlerde, günün değişik saatlerinde sürücüyü nasıl etkilediğini, merkez kaçın bile düzgün hesaplanmadığı böylesine cana ve servete mal bir yolda kalk ta, caydırıcılıktan söz et.
Benim söylemek istediğim şey maalesef siz de, ben de biliyoruz ki, hükümet üzerine bu konuda herhangi bir baskı, ne aydından ne de halktan gelmekte. Ve yine siz de, ben de biliyoruz ki bu konuda bilimsel girişim olmadıkça, her kez aklına geleni söylerken trafik canavarı da vadesi gelen vatandaşımızı mezarlığa göndermeye devam eder.

Hal bu ki yol güzergahı yapımında, çalışmaları sadece şehir planlama ve kara yollarına işidir demeyip, psikolog, mühendis, sosyolog, kültürel antropolog, hukukçu ve trafik polisi gibi değişik dallardan bilim adamlarının katıldığı ekipler oluşturulmalı ki kazaları aza indirgesin.
Ekipler insanla, toplumla, karayollarıyla, iklimle, teknolojiyle ve daha nice alanlarla ilgili akla gelebilecek her türlü faktörün trafik kazasıyla ilgisini o yörenin coğrafi ve tabiat koşullarına göre hazırlanmasını sağlar. Çağımız bilim çağı niçin çözüme bilimsel olarak gitmiyoruz. Türk kadının ve Türk erkeğinin sebep olduğu kazalar bile birbirinden farklı olurken bize sadece Allah taksiratını affetsin demek düşüyor.
Trafik kazalarının oluşmasında en büyük payın yanlış çizilmiş, konu hiç düşünülmeden uygulamaya geçilmiş ve kullanıma açılmış “yeni” biten bizim kavşak… nerde yaşıyoruz hangi çağda benim gözümle…

Olmadı, olamadı bunu çizeni eleştirmek istemiyorum ne haddime, inanıyorum ki o vatandaş hayatında hiç araç kullanmamış. Aksi halde nasıl bir tehlikeye maruz bıraktığını düşünürdü veya gereksiz tasarruf uygulamasına takıldı….

“Bizim kavşak” Kırlareli’ne bağlanan sola sapan şehirlerarası yol.( E -5 ten D -100 e geçiş)
Benim bildiğim solda ilerleyen, sağdakinden daha hızlı sürülen araç. Dikkat edilecek husus birden hızlı yolda ilerlerken öndeki aracın sola sapmak istediğinde, Arkadan gelen hiç düşünülmemiş, burada yol daralması yerine – genişlemesi gerekirken ve alanda elverişli en az üç şerit olmalı ki sürücü rahatça sağa kaçabilsin. Böylece kazaların önüne geçilir eğer bu sola sapan yolun üzerine birde kalın oklarla ayrıca sola sapan uyarılar yapılsa fena mı olur. Var denilenecektir ama nerde, hangi mesafede başlıyor bu gibi tehlikeli yollarda görülmezlikte düşünülerek kavşağa kadar en az beş uyarı gerek ve 100 er metre ara ile olmalı ki doğru gitmek isteyen sağdaki yan şeride geçebilsin. Sanki ana yol (Edirne’yi – İstanbul’a) değil de her hangi bir mahalle arasında ara yolmuş gibi yapılıp kullanıma uygundur düşünülmesi yol yapımında ya masraftan kaçıldığını veya oturtturulmuşun planı çizdiğini düşünürüm….
Yolu yaptık kazalar gene oluyor? ……
O zaman düşünelim nerde hata yapıldı?….