İnsan Olma -14 Kadın Kimliği

Paylaş

Hangi kadın zaman, zaman o günleri düşünmez ki? Bugünkü sorumluluklarını yüklemeden önceki günlerdi onlar. O günler iyi günler miydi, kötü günler miydi? Doğrusu, heyecanlı iyi günler de olmuştu, karamsarlıklarla yüklü kötü günler de.
Baba evinin, ana kucağının günleriydi onlar. Her şey biraz da onundu, ama hiçbir şey bütünüyle kendisinin değildi. Babanın, annenin gölgesinde yaşanmış, geçmiş günler. Kardeşler arasında oyunlar, çekişmeler, gerginlikler, kıskançlıkların yaşandığı büyüme günleri.
Unutulmaz ilklerde o günlerde yaşanmamış mıydı? İlk adet görme, cinselliğin ilk fark edilişi, göğüslerin büyüdüğü, hatların dolgunlaştığını hissetme, ilk erkek bakışlarını anlama…
O günlere dönülmez ki…

Kızlık adı artık ananın babanın adı ile sorulacaktı, evlilik adı yeni bir kimliktir kadının hayatında.
Artık kendi evindedir.
Çiçekleri, mutfağı, evin hanımı, evinin anahtarı, adresi kendinindir artık, fincanın kızı değildir. Yapması gereken işleri vardır, sorululukları vardır.
Gene kendisi değildir ya böyle olması iyidir.
Bir erkek onu görmüş beğenmiştir. Şimdi, erkekle var olmakta, onunla biçimlenmektedir
Yeni kimliği, evli kadın kimliğidir.

Anne olmak, kadının hayatındaki en önemli kimliktir neslin devamlılığı için, aile olmanın evli olmanın bedeli.
Şimdi evdeki yeri değişmiştir, toplumdaki yeri değişmiştir, hayattaki yeri değişmiştir.
Şimdi analık hakkı vardır. Analık gururu vardır. Bir velidir en sonunda.
Çocuklarında erkeğin payı “bir anlık”tır. Ama annenin?
Bu çocuk onun karnında büyümüştür, ilk kez karnında kıpırdamıştır, ayrıca onunla yemiş, onunla hasta olmuştur, onunla gezmiş, onunla yüzmüş, onunla uçmuş, onunla doktora gitmiş, onunla yatmış, onunla kalkmıştır.
Onu korumuş, taşımış ve büyütmüştür.
O gün geldiğinde gözlerini hayata açması için onu doğurmuştur.
Doğum, her şeye karşın, kadının tek başına yaşadığı bir olaydır.
Kadın anadır ve yalnız kadınlar ana olabilir.
Yeni kimliği analıktır.

Bütün kimlikler kadının başka bir şeyle var oluşudur. Baba evi, eşi, çocuğu hepsi kadına bir şeyler vermişler, onu kendisi yapmışlar.
Ama bu oluşta, kadını tedirgin eden, kadını ürküten bir şeyler de yok mudur?
Kadın genç kızlığa geri dönmeyecektir. Eşiyle zaman, zaman uzaklaşmaktadır. Kadın hiçbir kimliğinden geri dönememektedir. Geriye dönmek boşluğu düşmek değil midir, geriye dönmek kimliksiz kalmak değil midir, geriye dönmek ürkütücü değil midir?
Beklide tam bilemediğimiz korkular burada yatıyor.

Peki, beni ben yapan bütün bunlar değil mi, bunlar olmadan ben olabilir miyim?
Bu sorunun yanıtını bulmak, belki de mutluluk – mutsuzluk kilidinin anahtarıdır. Hem bütün bunlarla var olmak, hem de kendi kişiliğini geliştirmek.
.Hayatını bir şeyler için var etmek değil, hiçbir şeyi kendi hayatı için var etmek değil. Ne onlar senin “mal”ın, ne de sen onların “mal”ısın.
Sözüm malla bitirince aklıma geldi Türkiye Anayasa Kanununa göre karı, kocaya mal, çok şaşırdığınızı düşünebiliyorum ama gerçek bu.
Kendim yaşadım bilindiği gibi eşim yabancı Edirne’de şu anki oturduğumuz yeri almak istediğimizde bu gerçekle yüz yüze geldim. Türk vatandaşlığından çıkmış mıyım, çıkmamış mıyım diye mahkemesi görüldü ve üzülerek söylüyorum konut fonu ödeyerek bu yeri satın aldık. O zaman bir “mal”mış gibi hissetmiştim kendimi. “ Kadın kocasına ait” nasıl bir duygu bu? Anası – babası yoksa, kocası ölmüş, yada boşanmışsa kadın ne…?

Birlikte yaşıyorsunuz, birlikte gelişiyorsunuz, birlikte değişiyorsunuz. Hayatı paylaşıyorsunuz, paylaştığınız hayatı büyütmeniz, genişletmeniz, renklendirmeniz gerekiyor.
Bunu yapmadığımız zaman bir şeyleri tüketiyoruz, azaltıyoruz, daraltıyoruz. Bunu yapmadığımız zaman, birbirimizin sırtına biniyoruz, kendimizi birilerine taşıtıyoruz ya da biz birilerini taşıyoruz.
Tükenmeler, yorulmalar, bıkmalar bunlar…
Asıl bulmak istediğimiz kimlik kendi kimliğimizdir. Kendi kimliğimizi bulamadığımız zaman, hep bir şeylerle var olmak zorundayız. Bunlar, genç kızlık anılarıdır, bunlar eşimizdir, bunlar çocuklardır, bunlar daha kim bilir nelerdir.
Oysa anılarla yaşanmaz, eşimizden ayrılabiliriz, çocuklarımız büyür ve başka kişiler olurlar. Biz kendi kimliğimizde yaşarız. Bu hayatın içindeki kimliğimizdir. .
Yukarda ki yazıma göre Allah kadını yaratırken melek, Onu ziyarete gelse. Allah la melek arasında nasıl bir konuşma olabilir di?
…….
Tanrı altıncı günün geç saatlerinde hala kadını yaratmakla meşgulmüş. Onu uzun zamandan beri seyreden melek yanına yaklaşıp sormuş.
“Neden bu seferkine bu kadar fazla zaman harcıyorsun?” demiş.
Tanrı yanıtlamış “Onu nasıl yarattığımı mı, öğrenmek mi, ister misin? O, yıkanabilir ama plastikten değil, 200 den fazla oynar kemiğe sahip ve her çeşit yemeği yapabilir. Kalbinde birden çok çocuğa yer verebilir, incinmiş, dizden kırık, kalbe kadar her şeyi sevgiyle iyileştirebilir ve en önemlisi bunu sadece iki eliyle yapabilir.”
Melek çok etkilenmiş “sadece iki el… bu imkansız! Standart bir model mi?” diye sormuş. “Bir güne bu kadar emek… yarına kadar dinlenin efendim, onu sonra tamamlarsınız”
“Olmaz,” demiş Tanrı “Eserimi tamamlamaya az kaldı, onun kalbimde apayrı yeri olacak. O hasta olduğunda kendi kendisini iyileştirebilir ve günde 18 saat çalışabilir”
Melek kadına yaklaşır ve dokunur. “Aaa siz onu çok yumuşak yaratmışsınız efendim” der.
“Evet öyle” demiş Tanrı, “ama ayrıca güçlü de yarattım, onun nelere dayanıp nelerin üstünden gelebileceğini tahmin bile edemezsin”
“Peki düşünebiliyor mu?” diye sormuş melek.
Tanrı yanıtlamış “Düşünmekle kalmıyor, nedenini sorguluyor ve tartışıyor da”
Bir ara melek kadının yanağına dokunmuş Tanrım, bu yaratık su sızdırıyor galiba! Ona çok şey yüklemiş olmalısınız” demiş.
“Su sızdırmıyor… O gözyaşı” diye düzeltmiş.
“Ne için “ diye sormuş melek.
Tanrı yanıtlamış. “Gözyaşları onun üzüntüsünün, tasalarının, sevgisinin, yalnızlığının, çektiği acıların, gururunun göstergesidir”
Bu yanıt meleği çok etkilemiş. “Efendim siz bir dahisiniz, her şeyi düşünmüşsünüz kadın gerçekten muhteşem!”
“Evet öyle! Kadınların erkekleri şaşırtan güçleri var. Sıkıntıyla başa çıkabilir ve çok ağır yükleri taşıyabilir. Mutluluğu, sevgiyi ve zekayı elinde tutar. Çığlık atacak hale geldiğinde gülümser. Ağlayacak gibi olduğunda şarkı söyler, mutlu olduğunda ağlar ve korktuğunda kahkahalar atar.
İnandığı şey uğruna savaşır, adaletsizliğin karşısındadır. Yeni çözüm önerilerine her zaman açıktır. Ailesi için canını feda etmeye hazırdır. Çocuklarının başarısıyla sevinç gözyaşları döker.
Sevgisi kuşkuya bağlı değildir. En kötü anında dostunun yanındadır. Arkadaşlarının başarısıyla gururlanır. Doğum ve evlilik haberleri onu dünyanın en mutlu insanı yapar. Bir akrabası veya arkadaşı öldüğünde yüreği kan ağlar.
Fakat, kendisinde hayatla mücadele edecek gücü bulur. Bir öpücüğün, bir kucak açışın kırık kalpleri iyileştireceğini bilir.
Onun tek bir yanlışı vardır.
Kendisinin paha biçilmez bir varlık olduğunu unutur…

Bu küçük masalımla asıl amaç kadının ne muhteşem bir varlık olduğunu bir kez daha hatırlatmak istememdir. Hoşunuza gittiyse tüm bayan arkadaşlarınıza okutun ve hatta baylara da okutabilirsiniz, bazen onlara da hatırlatmak gerekir.

Sıra geldi nereden bu güzel öyküyü bulduğuma, Genelde kadın hakları ve anneler gününde o anlık söylenen, ama çabuk unutulan kadını biraz daha kalıcı kılabilmekti. Beğeniyle okuduğunu sandığım konu günün insanına çok uyumlu. Onun için de düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.