Sen, bırakıp gitmelerin prensi ben bitip tükenmeyen beklemelerin esiri… Geceler boyu dört duvar arasında ve yalnız saatin tıkırtılarını dinleyerek geçirdim zamanı.
Hangi yola vursam başımı hangi yolculuğa çıksam seni arayışların ortasında buluyorum kendimi farketmeden. Kendimle kalmak isterken bakıyorum ki senin peşindeyim seni arıyorum. Sonsuz bir arayış bu belki de ömrümü seni bulmadan tamamlayabileceğimi de biliyorum.
Her gidişinde bir parça götürdün benden. Her gidişinde yüreğimde bıçak izleri kaldı. Acımla yaşamayı yeni yeni öğrenirken tıpkı emekleyipte tökezleyen bebekler gibi düşe kalka yürürken ben, hep yeniden çıktın karşıma. Her gelişin yeniledi beni. Acılarım küllendi yüreğimdeki yaralar kapandı.
İnsafsız olduğunu düşünüyorum bazen. Giderken beni ne hale getirdiğini hiç düşünmedin. Öylesine kararlıydın ki sana dur demeye bile fırsat bırakmadın. Bazende yalancısın.
Zaman inanılmaz bir hızla akıp geçiyor ve ben sensiz günlerimi sayıyorum. Sensiz ve yaşanmamış günlerimi… Oysa seni çok sevdim ben. Kırmadım incitmedim seni. Bir tek gün bile yalnız bırakmadım. Benimle olup olmadığını umursamadan, seni yaşattım içimde bıkmadım. Dikkatliydim duyarlıydım. Bir tek kötü söz söylemedim hakkında. Gidişlerine hep bir kılıf uydurdum kendimce. İstedim ki senin bu kadar vurdum duymaz olduğunu bilmesinler. İstedim ki senin bu kadar kolay bırakıp gittiğini duymasınlar.
Hangi iklimde hüküm sürüyorsun şimdi, hangi sevdanın kahramanısın? Kimin yüreğinde ilan ettin iktidarını? Söylesene ey aşk, tutacak mısın verdiğin sözü? Gelecek misin? Beni bu sonbaharda sensiz yaşamaktan kurtaracak mısın?