Dün Yargıtay Ceza Genel Kurulu aldığı kararla, Fetullah diye tanınan hoca efendinin suçsuz olduğuna hukuken son nokta konuldu.
Bu ülkede demokrasiye inanan, hukukun tarafsızlığı ve bağımsızlığına güvenen bir vatandaş olarak, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun verdiği bu kararı saygı ile karşılıyorum.
Türkiye içinde ve dışında İslamı yani Dinimiz’i, ABD çıkarları doğrultusunda kullanma görevi üstlendiği değerlendirilen Fetullah denen kişi hakkında demek ki yanılmışım.
Bu güne kadar rejimimizi hedef aldıkları iddiası ile ilgili ortaya atılan tüm bilgiler ve değerlendirmeler demek ki ya yanlışmış, ya da yaptıkları faaliyetler benim düşündüğüm gibi laik, demokratik rejimimiz açısından bir mahzur teşkil etmiyormuş.
Fetullah’ın kimliği ve kişisel durumu ile ilgili bu gelişmeler karşısında, geçmiş yanılgılarımı unutmak istemekle birlikte, Yargı’nın karar vereceği son gün basında ortaya çıkan konular ,yargının kararına olan saygıma rağmen,samimiyetle ifade edeyim ki beni yeniden karamsar bir noktaya getirmiş ve bu ülkede Cumhuriyet karşıtlarının etkinlikleri konusunda da beni endişeye sevk etmiştir.
Ilımlı İslam adına, ABD güdümünde dünya çapında yapılan örtülü çalışmalar ile Cumhuriyet karşıtlarının, tam da Yargı’nın son kararı vereceği günün öncesinde yani sadece bir gün içerisinde yaptıklarını bu açıdan sizlerle birlikte kısaca hatırlamak istiyorum.
– New York Times gazetesi yazarı bir defa daha ‘’Türkiye, Ilımlı bir Müslüman Demokrasi için bir laboratuardır. O yüzden bu deneyim aceleye getirilmemeli.’’ diye bir şeyler yazıverdi.
– Her ne hikmetse tam da zamanında İngiltere ve ABD’nin dış politika konusunda en ciddi iki dergisi yaptıkları anket ile Fetullah’ı ,’’Dünyanın yaşayan en büyük entelektüel’i ‘’ olarak ilan ediverdiler. Her nasılsa 100 kişi arasında ilk onda yer alanların tümü, İslam ülkelerinde ve kendi rejimlerine de muhalif insanlar. Birinci sırada yer almasına rağmen, haşa ve bin kere tövbe olsun ki ben , Fetullah için bu ülkede rejime muhalif demek istemiyorum.
– Dengir Mir Fırat denen ve bizim adımıza bu ülkeye sahip çıksın diye Vekil ilan ettiğimiz kişi, yabancı bir gazeteye, bu ülkenin kurtuluş ve kuruluş felsefesini anlatırken özetle ‘’ Türk toplumuna travma yaşatıldı. Bir gecede kıyafetlerini ve dillerini değiştirmeleri söylendi.’’diyebiliyor. Sonra da arkasında durduğunu iddia ederek söylediklerini gündemde tutmaya ve daha da inandırıcı kılmaya çalışıyor.
– Nereye taraf olduğunu bir türlü anlayamadığımız gazetedeki Neşe DÜZEL hanımefendi nedense aynı gün, Araştırmacı Yazar Sevan NİŞANYAN ile yaptığı söyleşiyi yayınlayarak, adamın kitabını tanıtıyor. Kitabında yazması yetmemiş gibi bir de gazete kanalı ile, Atatürk Milliyetçiliği’ni faşistlikle, laikliği diktatörlük aracı olmakla özdeşleştiren ve Kurtuluş Savaşımızı küçük düşüren söylemlerine gazetede geniş bir şekilde yer veriyor.
Evet sevgili okurlarım özgür ve egemen olan ülkemizde, bağımsız Yargımızın karar vereceği bir günde, sadece benim görebildiğim bu haberlere dikkatinizi çekmek ve bunların tesadüfen bir araya gelmesinin mümkün olmadığını belirtmek istiyorum.
Bu tablo, Cumhuriyetle hesaplaşma ve Türkiye’de Ilımlı İslamı yerleştirme görevi verilenlerin elini güçlendirmek için merkezi olarak yoğun bir propogandaya tabi tutulduğumuzu, bunu yapanların da ne kadar güçlü olduklarını ve kimleri nasıl kullandıklarını açıkça göstermektedir.
Bu konuda, ülkemizin geleceği adına duyarlı ve dikkatli olmak bazıları için elbette kişisel bir tercihtir. Ancak, bu ülkenin kuruluş felsefesine inananlar ve Cumhuriyet’in arkasında olduğunu iddia edenler için, bu yoğun propaganda karşısında duyarlı bir duruş göstermek sanırım vazgeçilmez bir görevdir.
Kafamdaki ve ortalıktaki tüm bu çelişkili tablo ve gerçekler karşısında, ne olursa olsun bir yandan Cumhuriyet karşıtlarına ve Ilımlı İslam maşalarına karşı fikri mücadeleme devam edeceğimi belirtirken, öte yandan hukuki açıdan aklanan ve düşünceleri ile dünya çapında onaylanan Fetullah hocayı da tebrik ediyorum.
Hukuk yanılmayacağına göre, ben yanıldığımı kabul ediyorum. Bu güne kadar ki yanlış ve hatalı değerlendirmelerimden dolayı kendisinden özür dilemeyi de insani ve vicdani açıdan bir MİLLİ GÖREV olarak kabul ediyorum.
Kişisel eksikliğim ve cahilliğim olduğunu peşinen kabul etmekle birlikte, tüm bu gelişmeler karşısında, cevabını bulmakta zorluk çektiğim bazı soruları da yazarak sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Soruyorum kendime ve yüksek sesle cevabını bulmak istiyorum. Amacı ve yaptıkları değişmeyen, cumhuriyet karşıtı ve ılımlı İslam adına bir kadrolaşma peşinde kullanıldığı iddia edilen bir insan hakkında;
– Son birkaç yılda kanaatlerin hangi nedenle değiştiğini,
– Bu kişi hakkında kimlerin yanıldığını ya da kimlerin nasıl ve ne maksatla yanıltıldığını,
– Daha da ötesi kimlerin kandırıldığını ve aldatıldığını,
– En acısı ise, bir toz duman bulutundan sonra, kimlerin hangi nedenle ve ne için tutum değiştirip Ilımlı İslam olmasa da, artık ILIMLI CUMHURİYET tarafına geçtiklerini ve bir avuç insanı da şaşkın ve çaresiz bir şekilde nasıl ortada bıraktıklarını bir türlü anlayamıyorum ve kavrayamıyorum.
Beynimin yetersiz kaldığı, yüreğimin sızladığı bu noktada ise, tek bir kelime bile etmeksizin sessiz kalmak ve de düşünmek istiyorum.
25 Haziran 2008