Cumhuriyeti Yaşatmak

İçeriği Paylaş...

Eskinin “bir bilen” olarak seçimlere girdiği 1991 seçimlerini çok iyi anımsıyorum; ”Konuşan Türkiye” istemişti. Çok şükür (!) artık konuşan bir toplum olduk.
Saat gecenin bir vakti.. Adam sarhoş. Dalıyor mahalleye, patlatıyor narayı. “Dur yahu, herkesi uyandıracaksın” diyorsunuz. Yanıt harika: “Demokrasi var abi!”
Adam otomobilini kaldırıma park ediyor. Tam evinizin girişinin önüne. Hem yayaların geçişini, hem de evinize girişi önlüyor. Uyarıyorsunuz. Yanıt aynı. “Demokrasi var!”
Konuşan toplumdan bunu anlıyoruz her gün. Ülkemize bir üçlü model sunuluyor. Emre Kongar’ın tespitiyle; uyuşturucu kaçakçılığı ve mafya açısından Kolombiya’ ya, siyasal rejim ve şeriat devleti açısından İran’a, toprak bütünlüğü ve bölünme bakımından da Yugoslavya’ ya benzetilmek isteniyoruz sanki.
Tüm bunları doğru dürüst konuşamıyoruz bile. Çünkü ülkeyi iki kutup sarmış. Yurttaşların asıl sorunları dururken ve bu sorunların arkasındaki asıl amaçları tartışacakken “Ya ondansın ya da bendensin” zorlamasında sıkıştırılıyoruz. Tıpkı ABD başkanının ülkeleri, “Bizi desteklemezseniz terörist devletsiniz” sığ ikilemi gibi.
Konuşan toplum sonucunda üretken topluma da ulaşacak mıyız doğrusu kuşkuluyum. Herkesin aynı düşüncelere sahip olmasını istediğimi sanmayınız. Bu olmaz ve olmamalı da zaten. Ancak birbirlerinden farklı düşünenlerin olduğunu ve bunların farklı düşünseler de bir arada yaşamak zorunda olduklarını da unutmamalıyız. İşte ortak noktamız da bu bir arada yaşamak zorunda olduğumuz gerçeğidir. Farklı düşündüğümüz insanlarla belki selamı keser hatta yaşadığımız kenti, yöreyi terk edebiliriz ama ülkemizi terk edemeyiz. Kaldı ki dünyanın neresinde olursak olalım farklı düşünenler olacaktır. Bu doğanın farklılığından kaynaklanır ve güzellik, mutluluk verir doğaya, insanlara.
Ulus ötesi finans grupları dünyanın her yerinde bin bir türlü oyunlar oynuyorlar. Bunların yanında irili-ufaklı sürüyle çıkar grupları, tetikçiler var. Bu da yetmezmiş gibi en olağan olan yerli iş birlikçileri var. İşte sorunda burada yatıyor galiba. İki paylaşım savaşı da buna benzer yani ekonomik nedenlerden dolayı çıkmadı mı ? Daha da ötesi eskiden toprak paylaşımı üzerine olan tüm savaşlar ekonomik nedenlerin siyasal oluşumundan çıktı. Bu gün artık toprak işgal etme işi küçük devletçiklere yaptırılıyor. Büyükler finans pazarlarının savaşlarını yapıyor.
Ne yapmalıyız ? Bu finans merkezlerinin tuzaklarına düşmeden ilkeli, bağımsız bir şekilde ve içerideki enerjimize güvenerek hantallıktan, üretkenliğe geçmeli ve söylenenlerin tersine halkın mallarını özelleştirmek değil daha da çok yatırım yaparak uluslar arası şirketlere karşı bağımsızlığımızı korumalıyız. İçeride gelir dağılımını adaletli bir şekilde sağlamanın yollarını aramalı, demokratik hakların kullanımını geliştirmeliyiz. Yatırımları bölgesel özelliklere göre dağıtarak tüm ülkeye sanayi götürmenin yolunu bulmalıyız. En önemlisi de artık örgütlenmeli ve “Cumhuriyet Yurttaşı” olmalıyız. Çünkü cumhuriyeti ve onunla gelişmesi beklenen demokrasiyi “birileri” değil yurttaşlar korumalı ve geliştirmelidir.
Hepimiz biliyoruz ki; Cumhuriyet, çağdaşlık, eşitlik ve özgürlüktür; büyük bir düşünce devrimidir. Demokrasi, insanların sahip oldukları hakları en iyi biçimde kullanmalarına ve insanca yaşamalarına olanak tanıyan bir yönetim biçimidir. Cumhuriyet”in ilanının ardından toplumsal yaşamımıza giren demokrasiyi benimsememizin temelinde bu gerçek yatmaktadır.
Dünyamızın yaşadığı gelişmeler karşısında çağdaş demokrasi anlayışı da değişmiş, katılımcılığın her düzlemde yaygınlaştığı yeni bir içeriğe kavuşmuştur. Cumhuriyetin hedefleri nelerdi ? Özgür Birey, Örgütlü Toplum, Demokratik Hukuk Devleti, Sürdürülebilir Kalkınma, Hakça Paylaşım, Toplumsal Barış…
Bizler “Cumhuriyet Yurttaşı” olmazsak ne olur ? “Yaşam için alanlara inmekten korkanlar, ölümlerde bir araya gelmeye mahkum olurlar.” Cumhuriyeti yaşatmak isteyenler artık cumhuriyet yurttaşı olduklarını göstermelidirler.
Cumhuriyetin 82. yılı tüm “Cumhuriyet Yurttaşları”na kutlu olsun.

(NOT: Bu yazı 27.10.2005 Perşembe günü Edirne HUDUT Gazetesi’nde yayımlanmıştır.)