Can Dündar’a

İçeriği Paylaş...

Ne kadar. Teşekkür etsem azdır zamanlama olarak tam isabet. Atatürk’le sağlıklı bir tanışma oldu koskoca bir hayatı 2 saate bu kadar mı güzel sığdırılır… Atatürk hakkında çok şey okuduğumu bildiğimi sanıyordum bu film eksikliklerimi tamamladı… her şeyi ile dört dörtlük bir belgesel film, konu, anlatım, ton, müzik, dekor ve o aştırmacı özelikleri ile Fransız yazar ve gazetelerinin arşivleri yanı sıra İsviçre, Almanya, Yunanistan ve Suriye ülkelerinin den topladıkları kareleriyle bizlere sunulan ATATÜR çok az farkla yaşıyordu sanki aramızda, her şeyimizi ona borçlu olduğumuz için, zaten günlük yaşantımızda içimizde…

Onun verdiği son nefesi, bizim hala alıp, verdiğimiz nefes…
En uzak mesafe ne Amerika, ne Çin, ne Hindistan, ne yıldızlar geceleri ışıldayan, ne de güneş bize hayat veren… En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan.

Sizlere de film hakkında ve Can Dündar hakkında bir sürü eleştiri içeren yazılar gelmiştir, bana da geldi. Bu yazımı zaten o tür yazıları okuyup, hemen filmi bile görmeden ön yargılı olan, söz söyleyenlere inat harika bir film olmuş!.

Can Dündar bu film ile geç bile kalınmış bir tartışma başlattı, gündem de kalmaya ihtiyacı yok. Var olan şanına şöhretine daha fazlasını yüklemeye de ihtiyacı yok. Asıl amaç, bence şu kritik zamanda milleti birbirlerine kenetlenmesini sağlamak. O günleri anımsanmasını ve ne zorluklarla bu günlere gelindiğini beyinlere bir kez daha hatırlanmasını sağlamak.

Olmuş mu diyeceksiniz?… Olmuş, eldeki malzemelerle ve Can Dündar’ın yaratıcı hayali ile mükemmel olmuş. Üzgünün, filmi oraya buraya çekmelerinden Atamın elinde ki sigara veya içki hiçte o kadar önemli değil… Olurdu savaş anında içki içseydi cephede, gene olurdu sigarayla at koştursaydı. Mademki bu sahneler sadece toplantılarda, dostları arasındayken çekilen sahneler, onları sansürlemesi yakışık alınmazdı, hele bu günkü teknoloji ile çok kolay olan fotomontajlanmadan aslı ile sunulması, diğer bölümlerinde montajlanmış olduğu kanısını yaratırdı konuşanlar gene konuşurdu. Önemli olan hangi “ kafa” ile izlenmiş olması. Ben şu ana kadar üç kez servettim ve hala kaçırmış olduğum sahneleri bir sonrakinde yakalayabildim ve tam olarak ta hah şimdi sindirdim deyebilmek için bilmem kaç kez daha izleyeceğim?

15 senede oluşturulan bir arşiv, 2000 kişi ile 18 ay üzerinde çalışılan belgesel bir Mustafa filmi!… Ve bizlerin sanata sanatçılara verdiğimiz değer ortada. Kitabın da çıkacağını duydum, işte o zaman her kareyi saattlerce okumaya ve incelemeye zaman ayırabileceğimi düşünerek, sizlere de duyurulur işte o zaman her kareyi bir gün izleyebilir her türlü eleştiriye açık yaşanmışlara… hayranlıkla bakar geldiğimiz konumu gözden geçiririz…

Örneğin bir karede sanıyorum ki “o” kare Atamın boyu söz konusu. Fransız arşivinden alınmış; ordusunun fotoğrafçısı çekmiş, ‘içeriği köyleri yağmalanmış ve yanmış köylülerin göçünü anlatıyor. Orada korku, açlık, sefaleti görmüyor da, en az 300 metre uzaktaki arka fonda Atayı arkası dönük başı öne eğik, belli ki önemli bir konu konuşuluyor bunu görüyor, bravo… veya dans ederken çekilen pos, Allah aşkına hiç mi? fotoğraf ve fotoğrafçılık hakkında bilginiz yok, o kareyi çeken biraz yüksekten çektiği için boy basık kalmış, başka türlü açı yı yakalaması ve onca kişiyi olması mümkün olmaya bilirdi.

Manastır’da Manaki kardeşlerinin Atatürk’ün ilk fotoğrafını ben çektim demesinin üzerime yunan arşivinde bir kare resim bulmuşlar. Geme İngiliz ve Suriye den gelen fotoğrafların ayrıştırılması ise o döneme ait giysi ve yüzündeki bıyıklarından anlayabilmişler.
Bu günkü Beyolunda ki bir evde çekilmiş rahat kıyafet, bu ev Halep’ten tanıdığı Salih Fansa’nın evi çok samimi olmalılar ki elinde bir defteri izlerken poz alınmış, ev içi fotoğraf…

Gene sene 1910 olmalı dediğim bir Fransa arşivinden bir kartpostal Atatürk, Feti bey o dönemin Fransız üst düzey askerleriyle birlikte, dikkat başında kalpak var demek ki henüz kılık – kıyafet devrimi yapılmamış. Belki o geziyi takiben bunu uygulamış da olabilir diye düşünüyorum…

Bilindiği gibi Atatürk çok iyi bir gözlemci, izlemciydi dışarda ne gördüyse halkı için uygun bulmuş ve onu uygulamış, bir toplantısında “biz Fransa’nın kültür kaynaklarından içtik” demiştir.

Satı kadının köyünden Ata ile konuşmasından kısa bir bölüm, Atatürk’ün köye geldiğini duyan kadın bebeğini ve ayranı alır almaz koşarak Atatürk’ün yanına gelir, ayran ikram eder. Atatürk bebekle ilgilenir adını sorar,
Satı kadın Mustafa der senin gibi yiğit Mustafa olacak.
Atatürk sorar, kaçta doğdun biliyor musun?
Satı kadın başı göklerde dimdik, Cevabı evet 1919 efendim.
Atatürk sorar şu an kaç yılındayız diye.
Satı kadın 1934 efendim der.
O zaman sen 15 yaşındasın ama 25 gibi gözüküyorsun der.
Paşam biz 1919 dan önce yaşamıyorduk deyince.
Atatürk adresini alın, diye yanındakilere söyler ve onu Ankara’ya davet eder. Satı kadına milletvekilliğini teklif eder. O dönemde mecliste Satı kadınla birlikte 18 kadın milletvekili görev almıştır.

Bilindiği gibi Atatürk’ün Manastırda, gençlik yıllarında sevdiği bir bayan olmuştur. O dönemde mümkün olmayan nedenler yüzünden bir araya gelememişlerdir. Atatürk’e bir koç kişi platonik olarak aşık olmuşta olabilir. Hiç birinin hayalleri ile oymamış mı? önemli ayrıntı aslında bu…

Bilinen bir şey daha var ki Atatürk eşinden kendisine yaptığı saygısızlık yüzünden ayrılmıştı, hiçbir zaman bayanlara karşı nezaketsiz davranmamıştır. O zamanlarda ki üstün sosyetenin kabul gördüğü şekilde her birine ilgi göstermesi Ata’nın kadınlara olan zaafı demek değildir.

Atatürk’ün etten kemikten olduğunu biliyoruz; bilmiş olmam onun büyük insan sevgisinin de bağrında barındırdığı, hassa ve duygusal olduğunu bilmek tabi ki çok önemli. Her şeye rağmen Atam kendi bireysel yaşantısını, halkının yaşantısının arkasında tutması, onun inanılmaz üstün kişiliğinden gelmektedir. (bu kadınlara ne yapmış, hanlar hamamlar mı almış, maaş mı bağlatmış?… )

….. ki, bayanlar hayatında olmasaydı. Bilinen bir şey var. Osmanlıda 9 ile 11 yaşlarında erkek oğlana olan düşkünlüğü. O zamanda Atamı kadın düşmanı veya eş Çinsel demezler miydi?.. başta da yazdım ya “en uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafe”…

Çamur at izi kalsın! Atam korkusuzca her topluma girerken, bir canım var, ölümüne mücadele derken hiçbir savaşı kendisinin kazandığını da imah etmemiştir. Bu zaten kime ve ne için önem verdiğini ortaya koymuyor mu?

Yakın zamanda bu söylenenlerin doğruluğunu ispatlarcasına her kez arşivlere koşacak ve gün yüzüne çıkmayan bir sürü gerçekler böylece aydınlığa ve bizlerin bilgisine sunulacak işte bunu sağladığı için Can Dündar’a daha da çok teşekkür ederim. Bu belgeselin oluşmasında emeği geçen herkese teşekkür eder, muhteşem bir yapı olmuş sağ olun var olun…

Duygularımızın azaldığı bu dönemde, yüreğinde vatan sevgisi hala bulunduranlar ve tarihimize saygıda çelişkiye düşenler olabilir. Zaman öyle zaman ki, zor taşınabilir bir hal aldı… bu filmde her ne kadar yanlış ve hata varsa da bunların kasıtlı yapılmadığına inanarak ve gene aynı inançla Can Dündar gişelerden sonra filmi ele alıp bir yeni çalışma yapacağına, bu filmi geleceğin nesline güzel bir miras olarak, nesillere tekrar, tekrar izletme fırsatlarının yaratılacağına inancındayım… Sevgiler