Atatürk ve Atatürkçülük

Paylaş

Atayı sonsuzluğu uğurlayışımızın 70. yılında büyük komutan, büyük devlet adamı, reformcu, cumhuriyetçi, halk adamı, Türk Milletin Atası, edebiyete intikal edeli tam 70 yıl oldu. O gün 50 milyon Türk zamansız edebiyete intikal eden Atası için yastaydı. Yaşamını Milletine adayan, bir imparatorluğun küllerinden ulus yaratan önder, ektiği demokrasi tohumları sayesinde içerde ve dışarıda birçok zorluklara göğüz gerdi. Mustafa Kemal’in yaktığı meşale, ilk gün alevlenen meşale gibi, Türk Ulusunun önünü aydınlatmaya devam ediyor.
“Büyük olmak için hiç kimseye iltifat etmeyeceksin; Hiç kimseyi aldatmayacaksın. Ülke için gerçek amaç ne ise onu görecek, o hedefte yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır; herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır, fakat sen buna karşı direneceksin. Önüne sonsuz engeller de yığacaklardır. Kendini büyük değil küçük, zayıf, araçsız, hiç sayarak, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engeli aşacaksın. Bundan sonra da sana “büyük” derlerse, bunu söyleyenlere güleceksin.”
“Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerime bağlılık gerekir.”
“Ben manevi miras olarak hiçbir nass-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım, ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü müşkülat önünde, belki gayelere tamamen eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle dönüyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadeti ve bedbahtlık telakkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmi gelişimini inkar etmek olur.”
“Mal ve mülk bana ağırlık veriyor. Bunları, soylu milletime vermekle büyük ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar; insanın serveti, kendi manevi şahsiyetinde olmalıdır.”
“Hayatımın bütün devrelerinde olduğu gibi, son zamanların buhranları ve felaketleri arasında da bir dakika geçmemiştir ki, her türlü huzur ve istirahatimi, her nevi şahsi duygularımı milletin kurtuluşu ve mutluluğu adına feda etmekten zevk duymayayım. Gerek askeri hayatımın ve gerek siyasi hayatımın bütün devir ve bölümlerini işgal eden mücadelelerimde hareket kuralım, milli iradeye dayanarak milletin ve vatanın muhtaç olduğu gayelere yürümek olmuştur.”
Atamızın ne kadar çok zeki olduğunu kendisine ait olan kısa ve öz konuşmalarından anlaşılıyor. Atatürk, her alanda tam bağımsızlığı, özgürlüğü, ulusal egemenliği ve çağdaşlaşmayı amaçlayarak başlattığı Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı zaferle taçlandırınca askerlikten siyasete, sanattan spora, bilimden inanca, sanayiden çevreye, bireyden topluma her konuda atılımlar gerçekleştiren Mustafa Kemal; ATATÜRK’ün öncüsü, önderi olduğu TÜRK DEVRİMİ, Türkiye Cumhuriyeti’yle anıtlaşmıştır. İnsanımızı kul, köle, uyruk (tebaa’)lıktan onur ve erdem saydığımız hak ve özgürlükleriyle nitelikli kişiliğe, ümmet durumundaki toplumumuzu da tam eşitlikle ulus düzeyine yükselterek devletin sahibi kılmıştır. Bu sonucu
”Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Ulusu” denir, tanımıyla açıklamıştır.
“Memleket ve milletin kuruluşu ve mutluluğu için çalışmaktan başka bir maksadım yoktur. Bu, bir insan için kafi sevinç ve haz temin eder. Benimle beraber olan arkadaşlarım, bütün vatandaşlarım da aynı maksadı takip etmektedir. Şahsi aile ve huzur ve mutluluğun, milletin huzur ve mutluluğuyla ayakta durduğunu, memleketin güvenlik ve dokunulmazlığıyla mümkün olduğunu gerçek ve ciddi bir suretle anlamışlardır. Ben ve benimle beraber olanlar, hedefimizin yüceliğine, yolumuzun doğruluğuna eminiz. Bunda asla şüphe ve tereddüdümüz yoktur. Milletimizin, Türk milletinin yakın, uzak tarihine lüzumu kadar bilgimiz vardır. Mazinin derslerini, bugün ve geleceğin hayatı için göz önünde tutmak dikkatinden mahrum değiliz. Yaptığımız hizmetlerle övünmüyoruz yapacağımız hizmetlerin, iftihar sebebi olabileceği ümidiyle avunuyoruz.”
“Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa, bırakacakları meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir ki, bu kararlar ulusun yaşamına giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir. M.K. ATATÜRK “Eskişehir – İzmit konuşması”
Temeli Türk kahramanlığı ve Türk kültürü olan Cumhuriyet, demokrasinin yaşama geçişi ve yönetimdeki adıdır. Birbirini izleyen sayısız gelişme, yenileşme, yeniden doğma çabalarına koyulurken sakıncalı kurumları yıkmış, yararsız gelenekleri ve alışkanlıkları atmış, anlayıştan kural ve kurumlara bağlı, yepyeni insan, yepyeni toplum, yepyeni devlet kazandırmıştır. Özetlenen başarıları, yazgıcılıktan yaratıcılığa geçişin, ”yok”tan ”var” olmanın evrensel bağlamda benzersiz örnek yapılanmanın “kimlik” belirtileridir. Yurdumuzu yayılmacı ve sömürgeci işgalcilerden temizleyerek, bağımsızlığımızı ve özgürlüğümüzü; saltanatı yıkıp tam eşitlikçi yurttaşlar düzeni, ”kimsesizlerin kimsesi”, halk demokrasisi, yaşamımızı ve namusumuzu kurtaran, Cumhuriyeti kurarak ulusal egemenliğimizi; hilafeti dışlayarak laik yaşamı sağlayan; temeli Atatürk ilkelerini oluşturduğu Türk Devrimi’yle yalnız bugünleri değil yarınları armağan eden. Kadın – erkek, asker-sivil herkes ATATÜRK’tür demiştir.
“Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben, milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirası olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım! Çocukluğumdan bugüne kadar ailevi, hususi ve resmi hayatının her safhasını yakından tanıyanlarca bu aşkım bilinir. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın yerleşmesi ve yaşaması, mutlaka o milletin hürriyetin ve bağımsızlığına bağlıdır. Ben, şahsen bu saydığım özelliklere çok ehemmiyet veririm ve bu özelliklerin kendimde varlığını iddia edebilmek için milletimin de aynı özellikleri taşıması şart ve esas bilirim. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım! Bu sebeple milli bağımsızlık, bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketten menfaatleri gerektiğinde insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet gereğinden olan dostluk ve siyaset münasebetlerini, büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız amansız düşmanıyım!”
Atatürk, Türkiye aydınlanmasının kaynağı, ulusal değerlerimizle varlıklarımızın simgesi, Türkiyemiz’le özdeşleşerek kurumlaşan üstün nitelikler anıtıdır.
“Ben vazifemin bitmediğini, yüklendiğim sorululuğun da yüksek ve çetin olduğunu anlıyorum. Arkadaşlar, bu vazife bitmeyecektir; ben toprak olduktan sonrada devam edecektir! Ben seve seve, sevine sevine bütün varlığım bu kutsal vazifeye vereceğim ve onun yüksek sorumluluğunu yüklenmekle mesut olacağım. Vazifeme başarı ile devam edebileceğim. Çünkü büyük milletimizin kalp ve vicdanında bana karşı sarsılmaz bir güven ve itimat taşımakta olduğunu görüyorum. Bu benim için büyük kuvvettir.”
“ Efendiler… Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve Medineleşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi,
Halbuki, Hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin?… Tarih, böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!…” M.K.Atatürk
“Efendiler!.. Türk milleti, kendinin ve memleketin yüksek menfaatleri aleyhine çalışmak isteyen bozguncu, alçak, vatansız ve milletsiz beyinsizlerin saçmalamalarında ki gizli ve kirli emelleri anlamayacak ve onlara hoşgörü gösterecek bir toplum değildir. 1929 G.M.K”
ATATÜRKÇÜ (Kemalist); Atatürk ilkelerini benimseyip özümseyen, ATATÜRK’ün yapıtlarını koruyup güçlendiren, O’na yaraşır olma çabasıyla yaşamını sürdüren ahlaklı, bilgili, çalışkan, yürekli, yurtsever, örnek yurttaştır. ATATURK İLKELERİ, yaşam felsefemiz, Türkiye’yi Türkiye yapan, ülkemize ve ulusumuza özgü, kendini yenileyen, Atatürk’ün çağdaş uygarlık düzeyini, sonsuzluğa uzanan yönü ve yolu gösteren tüm ilkeleridir. Barış, demokrasi, bilimsellik; akılcılık, eşitlik, dostluk, kültür, sanat ve spor yandaşlığı gibi… Atatürk ilkeleri, Türkiye’nin varlık-yaşam çizelgesi, Türkiye’ye özgü bir düşünce dizgesidir. Atatürkçü düşünce; Atatürkçülüğü (Kemalizm) amaçlar ve anlatır. Gerçek ”demokrasi devrimi”nin itici ve çekici gücüdür.
“Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerini inkar edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasında bile olabilir. Fakat ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidir ki bu fikirler, Hint’ten, Mısır’dan döner dolaşır gene gelir, verimli neticeleri kalplere doldurur.”
Çıkarına düşkün, bağımlı, uydu ve uşak olmaya yatkın kimileri Atatürkçü görünerek, Atatürkçülüğü amaçlarının aracı olarak kullanırlar. Bunlar, Atatürk karşıtlıklarını saklayarak yıkım işlerini sinsi sinsi sırıtarak sürdürürler. Özgür düşünce ve inanca karşı olan din sömürücüleri, bağnazlar, milliyetçilikle ilgisi olmayan ırkçılar, özetle dönekler ve yüzsüzler, ”Atatürk, laik Türkiye Cumhuriyeti” paranoyası sözde ilerici sözde demokratlar, dün şöyle bugün böyle olup yarın ne olacağı kestirilemeyen saldırganlar, açıkçası Atatürk düşmanlarıdır. Bu iki kesim amaçta ve sonuçta birleşmektedir. Atatürk’ü iyi tanıyan ve iyi anlayan gerçek Atatürkçü de bu aymaz-yobazları tanımazlar. Sahte Atatürkçülere karşı, her zaman ve her durumda Atatürkçülüğü en yüce niteliğini bilen gerçek Atatürkçüler, gerekli uğraşı veren, canını ulusuna ve ülkesine adayan Atatürk çocuklarıdır. Gerçekçidir, Ulusal değerlere tutkundur, söylemi ve eylemiyle inanç ve güven dayanağıdır. Anlayışlı, hoşgörülü, uyumlu, uzlaşmacıdır ama ”kırışmacı, ödüncü, goygoycu” değildir.
“Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir.”
Atatürkçülük, bilgi, ahlak, beyin ve yürek işidir. Her omuz, her baş, her yürek bu onuru taşıyamaz, tadamaz. Gerçek ATATÜRKÇÜ, Atatürkçülüğü bir davranış ve yaşam biçimi olarak benimser. Hak ve özgürlükleri güvenceye bağlayarak bireysel ve toplumsal yararı dengeler. Müdafaa-i Hukuk anlayışıyla Kuva-yı Milliye ruhuna, Amasya Genelgesi’nin, Erzurum ve Sivas Kongrelerinin anlamına, Misakı Milli’nin ve Lozan Barış Antlaşması’nın amacına sıkı sıkıya bağlıdır.
“Beni övme sözlerini bırakınız; gelecek için neler, yapacağız onları söyleyin.”
Cumhuriyetin üzerinde yükselecek gerçek demokrasiden, “Cumhuriyetçi demokrasiden yanadır. Demokrasiyi sulandırıp yozlaştıran, disiplin olmaktan çıkarıp kuralsızlık” ve siyasal oyunlar çirkinliğine dönüştüren tutumlardan kaçınır.
“ Biz eğer millet ve tarih önünde herhangi bir hata işliyorsak, bunun sorumluluğunu vicdan ve sağduyumuzda hissetmekten ve ödemekten, hiçbir zaman çekinecek insanlar değiliz.”
Devletin TEK’liğini, ülkenin TÜM’lüğünü, ulusun BİR’liğini ödünsüz korur. Soy ve inanç özelliklerini özgürce söyleme olanağıyla bireylerin yurttaşlık kurumu içinde eşitliğini savunur. İnsan haklarını ve demokrasiyi içtenlikle, özenle ve duyarlılıkla koruyup güçlendirir. Aldatıcı, yanıltıcı, şaşırtıcı değildir. “Kişiliksiz kişi”lerden uzak durur. Akıldan, ahlaktan, adaletten, bilgiden, bilimden, onurdan ve erdemden yanadır. Hiç tartışmasız ve hiç kuşkusuz her kötülüğün karşısında, her iyiliğin ve gelişmenin yanındadır. Hukukun üstünlüğüne saygılıdır, adaleti karakteri bilir. Tam bağımsız, çağdaş Atatürk Türkiye’sinin gerçek güvencesidir.
“ Ben, ancak daha iyisini yapabildiğim şeyi tahrip edebilirim; yapamayacağım şeyi de tahrip edemem.”
Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve Devrimcilik olmak üzere tüm Atatürk ilkelerinin ve bu yolla yaşama geçen “Türkiye Aydınlanması”nın yılmaz savunucusudur. Dengeli, nitelikli, tutarlı, saygılı, özverilidir. Gölgeli değil, güneşlidir.
“Hiçbir zaman şahsi gücenikliklerimi, bir takım olumsuz girişimlerle tatmine kalmak adiliğine tenezzül etmem.”
Ey büyük ata!
Varlığımın en mukaddes temeli olan, Türk İstiklal ve Cumhuriyeti’nin ebedi bekçisiyiz. Bu karar sarsılmaz irademizin değişmez ifadesidir.
İstikbalde hiçbir kuvvet bizi yolumuzdan döndürmeyecektir… Bizler bütün hızımızı senden, milli tarihimizden ve ruhumuzdaki sönmez iman ateşinden alıyoruz. Senin kurduğun kuvvetli temeller üzerinde attığımız her adım sağlam, yaptığımız her hamle şuurludur. En kıymetli emanetin olan Türk İstiklal ve Cumhuriyeti, mevcudiyetimizin esası olarak eğilmez başların, bükülmez kolların, yenilmez Türk evlatlarının elinde ilelebet yaşayacak ve nesillerden nesillere devredilecektir. Bu mukaddes emanete yönelen dahili ve harici bütün tecavüzler, çelik göğsümüze çarpacak ve parçalanacaktır. İstiklal ve cumhuriyetimize kast edecek düşmanlar, en modern silahlarla ve kuvvetli ordularla üzerimize saldırsalar dahi, milli şuurumuzun ve yenilmez Türk gücünün zerresini bile sarmayacaktır. Çünkü, istiklal ve cumhuriyetimize kast edenler karşısında binlerce, Türk tarihinin yılmaz evlatlarını, cumhuriyet inkilaplarının feyizli ve imanlı gençliğini bulacaktır.
Ey en büyük Türk! İstiklal ve cumhuriyetimizi korumak mecburiyeti hasıl olunca, ulus, yoksulluk ve darlık içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir. İşte bu ortam ve koşullarda bile ödevimiz, Türk bağımsızlığını ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Kudret ve cesaretimizi damarlarımızdaki asil kandan alarak; bütün engelleri aşıp, her güçlüğü yenmek azmindeyiz.
Atatürk’ün gençliğe hitabesi’nin son bölümlerinden …. “ Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler”….
“ Ben ölürsem soylu milletimin beraber yürüdüğümüz yoldan asla ayrılmayacağına eminim; bununla gönlüm rahat”
TÜRK ULUSU ATASINI UNUTMADI, DÜNYA DÖNDÜĞÜ SÜRECE UNUTMAYACAK.