3 Ekim Türkiye’nin Avrupa ile olan ilişkilerinde bir kilometre taşıdır. Türkler, Anadolu topraklarına geldiklerinden bu yana daha önce hiçbir zaman Avrupa ile bu kadar yakın ve yoğun bir ilişki geliştirmemiş ve Avrupa ile siyasi, entelektüel, kültürel ve insani ilişkilerini sürdürmemişlerdir. Türkler yüzyıllar boyunca “öteki” rolünü oynayarak Avrupa kimliğine büyük bir katkıda bulunmuşlardır. Türklerin Batı üzerinde büyük bir etkisi vardır, Osmanlı İmparatorluğu konusunda büyük bir uzmanlığı olan Bernard Lewis’in deyimiyle Türkler sadece “Batı” teriminin ortaya çıkmasına katkıda bulunmamış aynı zamanda birçok nesli de etkilemişlerdir ve Türkiye’de Batı değişim ve reform anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Diğer bir büyük Türk tarihçisi Profesör Halil İnalcık kolleksiyonundaki çalışmalarında Türk bakış açısından Türklerin tarihinin Avrupa tarihinden nasıl ayrılamayacağını, karşı karşıya gelmekten çok işbirliğine dayandığını yazmıştır. Görünen o ki hem Türklerin hem de Avrupalıların tarihi şu anda birbirini bütünlemektedir ve özellikle son 350 yıldır ikisinin de ortak bir tarihi vardır.
Bugün aynı zamanda İslam dünyasının tarihi için de bir dönüm noktasıdır. Bütün dünya her iki tarafın da birbirine karşı nasıl davranacağını izlemektedirler. Hiç kimse Türkiye’nin çok değiştiği ve bölgesindeki en reformist ülke olduğu gerçeğini inkar edemez. Türkiye’nin gideceği çok uzun bir yolu olduğu gerçeğine rağmen Türkiye Avrupa’nın beklediği herşeyi yapmıştır. Avrupa Birliği şu andan itibaren aynı zamanda Avrupa tarihinin tek temsilcisidir ve daha önce verilen birçok diğer tarihi karar da olduğu gibi AB’nin sağduyusu galip gelecektir. Herkes AB’den gelecek bir hayır cevabının Avrupa tarihi üzerinde nesillerce sürecek bir etkisi olcağını bilmektedir ve AB bir veya iki ülkenin esiri olmadan rasyonel bir karar vermelidir.
Türkler entelektüel olarak terörize edilmiş ve işkenceye uğramıştır ancak bütün olumsuz görüşlere karşı çıkmışlar ve özgür, demokratik toplum olma yolundaki kararlılıklarını ortaya koymuşlardır. Türkiye bugünden itibaren daha kendine güvenli olacaktır ve doğru yolda olduğuna ikna olacaktır ve tarihin doğru tarafında olmaya devam edecektir. Avrupa Birliği son aylarda çok yanlış bir politika izlemektedir ve Türkiye’ye adil olmayan bir şekilde davranmaktadır. Türkiye’ye adaylık statüsü verildiği zaman olmayan bir çok yeni koşulu Türkiye’nin önüne sürmektedir. Ne imtiyazlı ortaklık ne Ermeni meselesi ne de Kıbrıs meselesi Türkiye Kopenhag Kriterlerini kabul ettiği zaman bir koşul olarak sunulmamıştı. Başbakan Erdoğan, Avrupa’nın dürüst ve samimi olması gerektiğini ve Türklerin AB’den ahlaki ve siyasi sorumluluktan başka bir şey beklemediğini vurgulamıştır. AB bazı ülkelerin esiri olmuştur ve aynı zamanda Türkiye’ye yardım eden ülkeler vardır çünkü bu ülkelerin Avrupa’nın geleceği ile ilgili daha geniş vizyonları vardır. Avrupa bugün büyük bir stratejik karar verecektir ve Türkiye ile müzakerelere başlanması AB için tarihsel bir zorunluluktur.
AB müzakereleri başlatmazsa ne olur? Bu kesinlikle dünyanın sonu değildir fakat Türkiye AB ilişkileri çok ciddi bir darbe alır ve Türkler bundan dolayı çok büyük bir hayal kırıklığına uğrarlar ve diğer ulusların karşısında küçük düşmüş olurlar. Türkler, karşılığında hiçbir şey almadan Avrupalılara ruhlarını satmakla suçlanacaklardır. Erken seçimler olabilir çünkü bu hükümet, iç kamuoyundaki baskılara karşı koyamayabilir. Bunun nedeni sadece devlet politikasının başarısızlığı değil aynı zamanda hükümetin politikasının başarısızlığı olacaktır. Türkiye-AB ilişkileri tarihinde hiçbir zaman hiçbir hükümet AK Parti hükümeti kadar taviz vermemiş ve ülkedeki reform sürecini devam ettirmek konusundaki istekliliğini göstermemiştir. Bu, AB için de güvenilmez bir kurum olarak dünyanın önünde ciddi bir kayıptır ve asıl medeniyetler çatışması şimdi başlayacaktır ve bunda AB’nin büyük bir sorumluluğu olacaktır. Türkler bazı iktisadi zorluklarla karşı karşıya kalacaktır çünkü arkasında $ 11 trilyon bir ekonomiye sahip AB’nin desteği olmayacaktır. ABD Türkiye’ye daha fazla işbirliği önerecektir ve Rusya birlikte hareket etmek için iktisadi ve siyasi önerilerde bulunabilir. Türkiye diğer bazı somut alternatiflerin arayışına girecektir ve Avrupa bir ortak olmaya devam edecek ama daha fazlası olmayacaktır. Daha bir çok kötü durum senaryosu vardır.
AB Avrupa’nın çıkarları için çalışmaktadır ve Türkiye ile müzakerelere başlanması Avrupa’nın çıkarınadır. Her iki taraf da kazan-kazan durumundadır ve kesinlikle AB için bu çok daha kazançlı olacaktır. 10 yıl içinde Türkiye’ye şu anda olduğundan daha fazla ihtiyaç duyulacak ve Türkiye’nin cazibesi artacaktır.
Bu makale karardan önce yazılmıştır ancak müzakerelerin başlayacağı varsayılmaktadır. Analiz AB beyninin nasıl düşüneceği üzerine kurulmuştur. AB doğru kararı verecektir ve Türkiye ve AB’nin geleceği daha fazla birbiriyle bağlanacaktır. AB’nin tarihi kararı, Türklerin Avrupalılar ile olan ortak tarihini de şekillendirecektir. Her iki tarafın da dünyayı hayal kırıklığına uğratmama ve ortak tarihe zarar vermeme konusunda ahlaki ve siyasi sorumlulukları vardır. Türklerin Avrupa ile olan uzun yürüyüşü 3 Ekimden sonra da devam edecektir!
Türkler’in Avrupa’ya Doğru Uzun Yürüyüşü
İçeriği Paylaş...