Hangi kadının hayatında “öteki kadın” olmamıştır ki?
Onu kızdıran, sinirlendiren, korkutan, merak ettiren, düşündüren “öteki kadın”.
Eşinin, sevdiği erkeğin “öteki kadın”ı önce merak edilir…
“Hayatında başkası mı var bilmiyorum. Son günlerde giydiğine, tıraşına pek dikkat etmeye başladı. Ara sıra göbeğine bakıp ‘kilo aldık’ galiba diyor. Böyle şeylere dikkat etmezdi, dur bakalım, altından ne çıkacak?”. (dikkat durup dururken tartışma konusu hazır, adam biraz kendisi için bir şey denese, yapmaya kalksa en masumu bile suçlanır)
“A,kitap mı okuyorsun sen?”,
“Evet, arkadaşlar bu kitabı muhakkak okuma mı söylediler.”
“Demek bu kitabi okumanı söylediler? Kimler söyledi acaba? Pek kitapla falan ilgisi yoktur da, bir kadın söylemese kulak da asmazdı. (kuruntular başlamıştır) Demek bir kadın? Şöyle gözlük takan, saçları arkadan topuz, ince dudaklı, meraklı bakışlı okuyan takımından olacak, (beyinde artık portre hazır) salak, bu çabuk etkilenir, fark etti demek? Kadın parayı yiyecek. (nerde,hangi para yenilecekse?)
“Birisi var ama, nerde görmüş olabilir, işe yeni bir kadın mı geldi, bak görüyor musun söylemedi de, yoksa bir yerde mi karşılaştı?”
Merakın sınırları çok geniştir…
Nasıl biridir, nerde görmüştür, kim tanıştırdı, kimler biliyor, ne konuşmuşlardır, her gün mü buluşuyorlar, nerde görüşürler ki, buna kancayı takmış mıdır, nasıl öğrenmelidir?
Sonra kadının ilgisi kendine yönelir.
“Son zamanlar da kendini bırakmış mıdır? Artık konuşacak şey bulamamaktadırlar, çocuklarla uğraşırken eşini ihmal mi etmiştir, sorunlarını paylaşmakta isteksizlik mi göstermiştir.
Arkadan, suçlamalar gelecektir.
“Ahlaksız işte, bundan ne beklenir ki, doyumsuzluktan falan değil, erkek milletinin tabiatsızlığı, kendine güveni yok, ille birileri buna beğenildiğini söyleyecek, biz artık sıradanlaştık, serüven arıyor, erkeklerin yaş dönümüne girdi mi ne”
“Öteki kadın” her zaman cinsel bir tehdit değildir.
Erkeğin annesi, kız kardeşi veya çok iyi anlaştığı kız arkadaşı da “öteki kadın” olabilir.
“Eşimin annesini hiç görmedim 1979 da ölmüş kız kardeşi de yok olsaydı izleme şansım olurdu, aile ilişkisi açısından. Anca bu yazımı biraz duyduklarım ve izlemlerime dayanarak biraz da hayal kurarak devam edeceğim.”
Dalmış her konuyu konuştuğumuz bir gün sözüne şöyle başladı “benim öyle bir kadın sorunum yok. Ama keşke öyle olsaydı. İnsan onunla ne yapacağını bilir, bir çare bulabilir. Benim sorunum annesi, annesinin ağzına bakar, ayrı oturuyoruz da ne oluyor. Gene, ‘annem de annem’, annem şöyle yapar, annem şöyle der. Ana kuzusu desem değil. Geçenlerde bari evlenmeseydin de annenle yaşasaydın dedim, ‘Ne demek bu ?’ diye dikildi. Bilemessin büyük bir derdim var atsan atılmaz satsan satılmaz”
“Şimdi para biriktirmeye başlıyoruz, bizimkinin kız kardeşi öyle buyurmuş. O ne dese doğrusu odur. Evet, çok doğru desem, hep o akıllı oluyor, ne gereği vardı şimdi desem, hiçbir şeyi düşünmeyen kadın oluyorum. Ne yapacağımı şaşırdım bunu sadece para ile değerlendirme her alış veriş ve hatta kömür, iç çamaşırı dahi almak istesem bana masraf diye müsrüf kadın oluyorum. Çocuklarım hep onun çocuklarının eskilerini giyerek büyüdü, utanıyorlar artık az da giyilmiş olsa etraf onların sırtında gördüklerini bizimkilerin üzerinde de görüyorlar. Çocuklar haklı biz onların kendi zevkleri ve renklerini mi hep kullanacağız bizim kendi tarzımız olmayacak mı?” ‘Onlar kuzen, bak çok ta başarılılar, daha iyi onları örnek alılar’ iyi de hep eski giyiyorlar desem, aman çok ta yenilikçisiniz sen bana düşman mısın, o zaman düşman kadın oluyorum”.
“Öteki kadın” bazen erkekle ilgili de olmayabilir.
Çalıştığınız yerdeki “öteki kadın” daha az önemli değildir. “İş arkadaşlığını bilmiyor, derdi zoru kendini göstermek. İşinde yaratıcı hırsı anlarım ama, bununki öyle değil ki. Başkalarını dinler, dinler, gidip kendi buluşu gibi satar. Buradaki yöneticilerin de burunlarının ucunu gördükleri yok. İşi sen yap, parayı bankası toplasın, canım burnuma geliyor, şeytan çarp kapıyı çık diyor. Dahiliği iş severliği bitsin, kıymet bilse neyse bir de bana hava yapmıyor mu? İşte bunu hazmedemiyorum.”
“Bunun işle güçle ilgisi yok, bu kendini beğendirme peşinde. Cinsel doyumsuzluk işte, Sanki o numaraları biz anlamıyoruz. Yavrum ben de kadınım, o giderken ben geliyordum. Bunun her şeyi numara. Yürümesi, konuşması, başkasının yanında yardım ediyormuş gibi yapması, hepsi numara, desinler aman ne kültürlü, ne akıllı, bütün kadınlar onun, o istediğini elde eder. Dur bakalım onun da zamanı gelir biri muhakkak ne kadar sahte olduğunu söyler”.
“öteki kadın” sorunu önemsiz değildir, hiç önemsiz değildir, bu sorun tek başına hayatı zehir edebilir.
Çözümü de adamakıllı dikkat ister, her zaman çok kolay değildir. Çoğu kez çözümü de bulunmaz.
Bir kadının da bundan etkilenmemesi de düşünülemez.
“Öteki kadın” ister bir etkilenme olsun ister hayatınıza karışan bir etken, ister bir gözlemin üstüne kurgulanan varsayım, hayatı etkiler, davranışlarımızı etkiler, tepkilerimizi etkiler.
“Öteki kadın” kadını şaşırtır, korkutur, kızdırır, değiştirir, tepkiler de değişik olur. Kimi kadın içine kapanır, kimisi saldırgan olur, kimisi de değişikliğin peşine düşer, kimisinin tepki biçimler neredeyse sonsuzdur.
Öğütçü olmaktan çok korkarım, hayatımda ne severek öğüt verdim ne de öğüt aldım. Tek arzum sizinle biraz dertleşmek istiyorum. Çünkü, dertleşmek insanca bir duygudur, insanca bir davranıştır.
Gelin biraz dertleşelim.
Kuşkusuz, hayat bizimle sınırlı değildir. Dünyanın tek kadını da, tek erkeği de biz değiliz. Ben, bir şarkıyı beğeniyor diye karısını Orson Welles’den kıskanan erkek gördüm. Siz de kim bilir neler görüyorsunuz.
Bir erkek başka bir kadını beğeniyor diye sizi beğenmekten vazgeçmez. Buna inanmıyorsunuz değil mi? İnanın. Ben erkeğim ve hayatım insanların arasında geçti derler. Fakat bu tür erkeklerin kadın düşkünlüğü, genelde evlendikten sonra başlar sebebi ise artık özgürdür. Özgür kendi evinin erkeğidir, eşi nasıl olsa evde o garanti ev işleri ile uğraşsın, onunla yeğip – içecek, gezip – tozacak, gününü gün edecek eğlencelik… Şimdi bu erkek tarafından bakıldığın da olay böyle cereyan ediyor.
Lütfen, kendinizi ölçün sizde birçok erkeği tanıyın – tanımayın beğenmiyor musunuz? Bu nedenle, sadece bu nedenle eşinizi beğenmemezlik ettiniz mi? Beğendiğiniz erkeği eşine ilgisidir belki, belki çocuklarına olan ilgidir, evine olan bağlılığıdır veya kendisine gösterdiği özen, bakımdır.
Ne olur, “öteki kadın”a gösterdiğiniz dikkatin onda birini kendinize gösterin. “Öteki kadın”ı merak ettiğiniz kadar kendinizi merak edin. Biraz kendinizi incelesenize, kendinize değer vermeyi ne zaman öğreneceksiniz?
“Öteki kadın”ı kötülemek, küçültmek duygunuzu beslemeyin.
Biliyorum sizde insansınız, üstelik onun göremediği şeyleri görüyorsunuz. O işyerinde ki kadının bayağılığını, annenin bencilliğini, kız kardeşin komplekslerini siz görüyorsunuz da erkek görmüyor. Siz bu duyguları beslemeyin, onları geliştirmeyin, önce kendinizle konuşun, önce kendinizle enine boyuna ölçün.
Belki onlarda sizin sandığınız kadar bayağı, bencil, kompleksli değildir. Üstelik de herkes biraz bayağı, bencil, kompleksli olabilir. Yargılamadan önce biraz anlamaya çalışmak daha akıllı olmaktır.
“O yaparsa ben alasını yaparım” demeyin ve beğenmediğiniz, onaylamadığınız davranışı yapmakla kendinizle çelişkiye girmiyor musunuz?
Elbette siz de yaparsınız, ama yanlış yaparsınız, üstelik de belki geriye dönüşü olmayan büyük bir yanlış yaparsınız. Buradaki tepki biçimi öfkedir, bu öfkeyle hem kendinizi yanlış kullanmış olursunuz, hem de başka birisini kendi öfkenizin aleti yapmış olursunuz.
Artık onunla görüşmeyeceksin demekte karşısındakine hakimiyet kurmak istenmektedir, yaptığı yanlışı veya hatayı yüze devamlı vurulan kişi artık nefes alamaz hale gelir, bunalır. Bu çeşit davranış “ ya ben – ya o” saldırısıdır, o kadını hemen işten attıracaksın, annenlere artık gitmeyeceğiz, kız kardeşin evime adım atamaz. Bunlar yanlıştır ve sadece sizi yaralamakla sonuçlanır.
Bu saldırıdan vazgeçin, tam tersini yapın, onlara kendi kişiliğinizle yaklaşın. Sizin kimseyle rekabet etmenize gerek yoktur. Unutmayın ki, en güçlü rekabet kendinizle rekabettir. Kendinizi geliştirin, içinde olduğunuz kişilikle yetinmeyin, asıl gücünüz ne evli olmanızdır, ne sevilmeniz. Asıl gücünüz, yaşama gücünüzdür, yaşama sevincinizdir. Bunu da bir erkekten, mesleğinizden değil hayattan alırsınız.
Hayatı kendinize de, yanınızdakilere de kalıplaştırmayın. Hayat ne sardalye konservesidir, ne de sabun kalıbı. Hayat yaşanır, hayatı yapan değişmelerdir, gelişmelerdir, yeniliklerdir, denizlerdir, ormanlardır, ufuklardır renklerdir. Yaşamın gizini de bulmuşsunuz demektir, “öteki” dememeyi, “biz insanlar” demeyi öğrenmeli…
Bu arada size neleri ne zaman, kendi anladığımı yazayım da, demesi kolay diyenlere belki örnek olur.
Ben İlkokulu İnönü’de okudum. Bizim siyah önlüğümüz beyaz yakamız vardı. O sene İkinci sınıf talebesiyim sekiz, dokuz yaşında olduğumu sanıyorum. Bizim Ev o zamanın orta okulu, olan Atatürk ota okulu karşısı, büyük bahçe içinde, etraf henüz yapılaşmamış boş arazilerle dolu. Okuldan gelir, gelmez oyuna çıkacağım ya daha yolda kayamı ve düğmeleri çözmeye başlarım. Gene bir okul çıkışı aceleyle bahçe kapısından içeri girdim, mis gibi kokular burnuma geldi. İçeri girip ayakkabılarımı çıkartıyordum ki kalabalık sesler kulağıma geldi, besbelli annemin misafiri vardı. Biraz soluklandım, bu arada annemin ilk defa gürlediğini duydum o sessiz sakin kadına ne olmuştu. Bir anlam veremedim, söyledikleri ise aynen şöyle “ be hey kadın madem orası kötü yermiş, senin kocan ne arıyor” duydum ama o an anlam veremedim. “Kökü bende ya dalı nereye uzanırsa uzansın” bu ne demek ti şimdi, üstünde bile durmadım.
Misafirlere gözüktüm, biraz atıştırdım dışarı çıktım. Annem beni korkutmuştu ondan bunu nasıl öğrenirim diye ben düşünürken sanki annem de bir şeyler değişiyor gibi gelse de üstünde fazla durmadım her şey normal gidiyor…
Ta ki ben ortaokula yazıldım bire gidiyorum ablamsa üçe gidiyor, cumartesi günüydü anlam arkadaşlarıyla sinemaya gidecek annem illa beni de götürmesini istiyor, bense oyun oynamak orada oturmaktan daha iyi diye düşünüyorum, ablamsa beni zaten yanında istemiyor nede olsa iki yaş küçüğüyüm. Annem gelin artık büyüdünüz sizinle bir şey konuşayım dedi ve karşısına aldı.
“Bak büyüdünüz, sizin burada oturduğunuzu bütün talebeler hemen, hemen biliyor. Okulda Edirne’nin her yerinden talebeler var, size sizi rahatsız edecek konuşmalar duyarsanız benle konuşun siz hiç canınızı sıkmayın” nerden icap ettiğini anlamamıştım ablamın da anladığını sanmam. Gene de biz sessiz, sakin hep beraber sinemaya gittik ne ablam ne de ben o konuşmadan sonra itiraz etmedik.
Ama kafama takılmıştı ara sıra ablama, annem ne demek iste di dediysem de o bunun üzerinde durma aklınca bizi koruyor deyip geçiştir di.
…….
Ben iki çocuk sahibi olmuşum, 1993 babam hacca gitmişti bizde annemlerdeyiz. Hala Almanya’da oturuyor olup, Özlem kentteki eve geldik, ertesi günü babamı Selimiye caminden uğurladık. Bizde Babaeski’ye anneme gittik. Uzun lafın kısası annem dışarıdakilere bağırıyordu balkondan çöpü karıştırıp ortalığı dağınık bıraktıklarından şikayetçiydi..
Hayatımda annemin ikinci kez gürlediğine şahit oldum. Gözümün önüne çocukluk yılarım geldi. Sakinleştiğinden sonra çay yapıp karşıma aldım.
Ona o günü hatırlattım, fazla da uğraşmadım belikli o gün onunda hafızasına iyice kazınmış.
Kendi tarzınca babamın huysuzluk yaptığını duymuş komşusundan. “Tahtakale pavyonunda babanı görmüşler, iyi yer değilmiş orası” eee sen inandın mı? Diye sordum “Durdane’nin kocası görmüş ya evde konuşmuş, oda onca kişinin içinde bir marifetmiş gibi söyledi şakayla karışık, ben de ona madem orası kötü yermiş senin kinin ne işi varmış dedim. Baktım ki ağzından çıkan lafı tartmadan söylediğini anladı, kendisi de bayağı üzüldü. Sonra dedim ki kökü bende ya, dalı nereye uzanırsa uzansın” anneme sordum babamla konuştun mu? “Hayır iftiradır” dedi. Nasıl bu kadar eminsin belki gitmiştir “ gitse söyler, böyle, böyle bir yere gittim diye” hem oralara geç gidilirmiş. Ben babana pavyon ne demek diye sordum, sen nerden duydun dedi. Bende geçen gün komşular gelmişti onlar söyledi Edirne’de de varmış ama çok sakin di bir şey demedi sadece kim söyledi diye sordu bende söyledim belki Durdane’nin kocası baban da ordaydı deyince masummuş gibi yapmıştır hem de kötü yerse baban onunla konuşur yola getirir diye düşündüm”
Annem kocasına toz kondurmadığı belli ama içinde bir şüphe kalmış ki besbelli o bunla yaşamayı becermiş gerçeği nasıl olduğunu öğrenip öğrenmediğini bilmem ama annemi 1995 te kaybettik. Babam o sene iki ay için de evlendi, aynı sene de boşandı bize ilkönce çok aceleymiş gibi geldi. Neden evlendin neden boşandın diye sorduğumda bunca senedir kurulu bir düzen vardı yalnız hayat geçmiyor evlendim. Gördüm ki annenin temizliği, titizliği, becerisi onda yok konuşmasını da bilmiyordu boşandık bana göre değildi. Onca yaş kendinden küçük olmasına rağmen babam annemi arıyordu evlendiği kadında. Daha sonra 78 yaşındaydı gene evlendi zoraki altı ay geçti. Gene boşandılar ve 86 yaşına kadar bir daha evlilik yapmadı. İlk evlendiğine bir kat almıştı, ikincisine araba, annemin kürkleri vardı takıları o zamanın varlıklısıyla bu zamanın menfaatçileri bir olabilir mi?
Annem eşine bayağı güvenmiş ve akıllı davranmıştı, ev içinde huzuru bozacak her hangi bir olaya yer vermemişti… sizde öyle yapın bazen bazılarının hatalarını saklamak için söylenen ufak, tefek tatlı yalanları gerçek sanacak kadar şüpheci olmayın… yanlış anlaşılmalar olabilir.