Yumurta atan öğrencilere ağır suçlamalarda bulunan Başbakan “Arapların bir atasözü vardır. Men Dakka Dukka “ diye konuştu.
Kim vurursa ona da vururlar anlamına gelen bu sözün,Arapça değil Farça olma ihtimali de dil uzmanları arasında tartışılmaktadır.
İlk kullanımı Mevlana’nın Mesnevi’sine dayandırılan bu sözü,bizler genelde,”Kötülük eden kötülük bulur.” ,”Etme bulma dünyası” şeklinde yaygın olarak kullanırız.
Bu konu ile ilgili detayı Arap ve Fars dilleri uzmanlarına bırakırken, “men dakka dukka” sözünün İslami menkıbelerde anlatılan hikayesini okuyucularımıza aktarmak istedim.
Başbakan’ın da çok iyi bildiğine inandığım işte o hikaye:
“Halife Harun Reşit’in bir bahçesi varmış. O bahçesinde de çok sevdiği bir de gül fidanı. Bir gün bahçıvanına şöyle demiş: “Bu fidana gözün gibi bak! Güzel bir gül tomurcuklanıp da açıldığında bana haber ver.”
Bahçıvan geceleri bile gider, kontrol edermiş fidanı. Bakışlarından bile sakınır, üzerinde titrermiş. Geceleri rüyalarına girdiği bile olurmuş. O da sevmeye başlamış fidanı. Tomurcuklar çıkmaya başlamış. Hele bir tanesi varmış ki, diğerlerinden çok daha güzelmiş. O güzelim tomurcuk açmış ve insanın bakmaya kıyamayacağı kadar güzel bir gül oluvermiş.
Bahçıvanın kalbi pır pır atmaya başlamış, içi içine sığmaz olmuş. “Hemen gidip halifeye haber vermeliyim” diye düşünürken, kuşun birisi o gülün üzerine konup başlamış yapraklarını gagalamaya! Bahçıvan bağırmış kuş kaçsın diye. Yerinden ok gibi de fırlamış. Ama nafile! Mahvolmuş o nadide çiçek. Nasıl haber versin halifeye? Nasıl izah etsin? “Yalan söylemiyorum ya,” demiş bahçıvan. “Gider anlatırım durumu olduğu gibi.”
Varmış Harun Reşit’in huzuruna. Anlatmış durumu gözyaşları içinde! Halife büyük bir olgunluk içinde dinlemiş ve tek bir cümle sarf etmiş: “Men dakka dukka!”
Ayrılmış huzurdan bahçıvan. Aradan zaman geçmiş. Bir gün görmüş ki, o kuş bir yılanın ağzında can vermiş aynı bahçenin içinde.
“Allah’ım sen ne büyüksün” demiş ve soluğu halifenin yanında almış. Durumu anlatmış. Halifenin dudaklarında yine aynı cümle: “Men dakka dukka!”
Aradan bir süre daha geçmiş.Bahçıvan bahçede yürürken o yılan ayağına dolanmaz mı? Kendisini sokacağından korkan bahçıvan, kafasını bedeninden ayırıvermiş yılanın elindeki kürekle.
Gene halifenin yanına koşmuş. Anlatmış durumu ve gene aynı cevabı almış: “Men dakka dukka!”
Eyvah demiş bahçıvan! Edip de bulma sırası bana geldi! Gerçekten de öyle olmuş. Bir zaman sonra, bahçıvan hiç istemeden kendisinden beklenmeyecek kötü bir iş yapmış. Halife de onu cezaya çarptırmış.
Çarptırılmış çarptırılmasına, ama gel gelelim bizim bahçıvan hapiste yerinde duramaz, zıplar durur, bas bas da bağırırmış.
Bir tek şey istermiş ısrarla: Halife ile acilen görüşmek!
Sonunda çıkarmışlar huzura.Halife sormuş.“Sana haksız bir ceza verildiğini mi düşünüyorsun?”
“Hayır” demiş bahçıvan. “Benim derdim o değil.
Ancak bana bu cezayı reva gördüğünüz için, ettiğini bulma sırası size de gelecek. Onu hatırlatayım dedim.
Ettiği sözün gerçek anlamını bilene,kıssadan hisse..
Unutmamak lazım.Büyük sözlerin arkasında asırlar boyu yaşanan insanlık tecrübeleri ve de ilkeleri yatar.
“ Men dakka dukka…”