Geçen yıl bu zamanlar Türkiye’de tam bir “Ermenistan açılımı” yaşanıyordu, şimdi de “Kürt açılımı”. Bakalım seneye ne “açılımı yaşanacak?
Türkiye yeni “açılımlara seyreden bir gemi” gibi, sadece son limana varmakta sıkıntı çekiyor.
Baksanıza geçen yıl tüm ülkeyi ayağa kaldıran, Cumhurbaşkanı’nın ailesinin bile Ermeni olduğunu söyleyecek kadar ileri giden ve ülkeyi yine “harman yerine” döndüren bir fikirler tartışması yaşanmıştı.
Bugün “Kürt açılımı” konusunda “ahkam kesen 12 kötü adam” geçen sene de Ermeni açılımı konusunda “açılımlarını” anlatıyorlardı televizyon ve gazetelerde. Hatta 29.000 imza toplanmıştı.
Cumhurbaşkan’nın Ermenistan’a yaptığı “futbol maçlı ziyaret” hem ülkede hem de yurt dışında büyük ilgi toplamış ve Türkiye’nin imajı gerçekten çok değişmişti. Hele Türkiye’nin maçı kazanması “umutları” daha da arttırmıştı.
Geçen yıl da tıpkı “Kürt açılımındaki” gibi Cumhurbaşkanı “çözüm adresi” idi.
Zaman Gazetesi’nden Prof. Dr. Ihsan Dağı 21 Temmuz’daki “Kürt Çözümünü kim yürütmeli” başlıklı yazısında sonuç olarak “çözüm sürecinin hem hükümet için siyaseten risksiz/maliyetsiz yürütülebilmesi, hem de başarılı olması durumunda “rant” paylaşımının” çözüm sürecini sabote eden bir niteliğe bürünmemesi için “çözüm adresi” olarak cumhurbaşkanlığının ‘gösterilmesi’ daha uygundur” diyordu.
Şimdi geçen yıl da Ermeni konusunda benzer görüşler başkaları tarafından da savunulmuştu.
Bize göre ise geçen yıl Cumhurbaşkanı Gül’ün Ermenistan açılımı “ezber bozan bir diplomasi idi ve gerekliliği kaçınılmazdı. (bkz. Türkiye’den Ezber Bozan Bir Diplomasi, Stratejikboyut, Ekim-Kasım-Aralık 2008, Yıl: 1, Sayı: 1)
Gerçekten de Gül’ün Ermenistan ziyareti çok başarılı olmuştu. Tüm gözler yeni ABD Başkanı seçilen Obama’nın Ermeni soykırımı iddiaları konusunda nasıl bir tavır takınacağına çevrilmişti.
Ermenilerle Gizli Görüşmede Mutabakat Sağlanmıştı,
Dönemin Dışişleri Bakanı Ali Babacan, İsviçre’de gizlice yürütülen tam 32 saatlik 12 görüşme sonrasında Ermenistan hükümetinde ve kamuyounda sınır açılması ve diplomatik, ilişkilerin başlaması yönünde çok büyük beklentiler uyandırmıştı.
Olayın sadece iki ülke boyutunu aştığı malumdur. Nitekim Barack Obama’nın 6 Nisan’da Meclis’te yaptığı konuşmaya bakılırsa, Ermenistan ile sınırların açılması konusunda çok güvenli olduğu görülür.
Nitekim Başbakan’ın 16 Mayıs’ta Bakü’de Azerbaycan Meclisi’nde yaptığı konuşmaya kadar bu “iyimser hava ve beklentiler” devam etti. 1 Mayıs’ta yeni dışişleri bakanı olarak meclis dışından atanan Başbakan’ın Dış politika Başdanışmanı Prof. Davudoğlu büyük olasılıkla Başbakan’ın böylesine tüm süreci tersine çeviren, yani sıfır problem değilde tekrar “sıfır noktasına” döndüren bir konuşma yapacağını tahmin etmiyordu. Davudoğlu, özellikle “komşular ile sıfır problem” ilkesi çerçevesinde Suriye ve Irak tan sonra en fazla Ermenistan konusunda ümitli idi.
Erdoğan’ın Sözleri Ermeniler ŞOK Etti
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Yukarı Karabağ Sorunu’nun çözülmediği müddetçe Ermenistan ile diplomatik ilişkilerin başlamayacağını ve sınırın açılmayacağını söylemesi, kelimenin tam anlamı ile Ermenistan hükümeti üzerinde ve tabiiki ABD yönetiminde soğuk duş etkisi yaptı. Fakat ilginçtir, geçen yıl bu kadar Ermenistan ile ilişkilerin gelişmesi, sınırın açılması ve hatta Ermeni Soykırımı iddialarını “Büyük felaket olarak” gören aydınların kalemlerinin mürekkebi kurumuştu!!!!
Gerçektende “Ermenilerin diplomatik anlamda tufaya” getirildikleri kanısı hakim oldu.
Türk Dış Politikası Azerbaycan’ın Vesayeti Altında mı?
Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev’in “ateş almaya gider gibi” Moskova’ya seyirtmesi ve “bakın benim sadık yarim Rusyadır” mesajını vermesi, aslında Türk dış politikasının Azerbaycan tarafından vesayet altına alınmasını beraberinde getirmiştir.
Türkiye ile Ermenistan arasındaki gizli müzakerelerde Türk tarafı Yukarı Karabağ, Ermeni tarafı da Ermeni soykırımı tezlerini bir ön koşul olarak getirmeyecekleri konusunda “mutabakata” varmışlardı.
Türkiye Kendi Kalesine Gol Attı
Dikkat edelim, mutabakata varmışlardı, anlaşmaya değil. Ama “mutabakatı “bozan taraf Türkiye, dolayısı ile Başbakan Erdoğan’ın meşhur Bakü konuşması oldu. Gayet milliyetçi kokan ve Azerbaycan’ı memnun eden bir konuşma olduğu tartışma götürmeyen bu konuşma, aslında Türkiye’nin “kendi kalesine attığı bir gol” olarak tarihe geçti bile.
O zamandan beri de zaten gelişmeler tam anlamı ile durdu ve son olarak Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan, Ekim ayındaki maça sınır açılmadığı müddetçe gelmeyeceğini söyledi. Ermenistan hükümeti bir ikinci defa “tufaya” gelmek istemiyor haklı olarak. Şimdi “top” Cumhurbaşkanı Gül’de.
Burada hükümet ile “çözüm adresi olan “ Cumhurbaşkanlığı arasında bir kan uyuşmazlığını gösteriyor. İlginç olan Dışişleri bakanı Davudoğlu’nun halen net bir açıklama yapmaması. Sanıyoruz, teorik olarak önerdiği “sıfır problem ilkesi” bakan olunca “pragmatik nedenler ile” askıya alındı.
Peki hani “win-win (kazan kazan) politikası vardı. “Kürt açılımında da “win- win” denilmiyor mu?” Her ne kadar Prof. Dr. İhsan Dağı bir “rant paylaşımından Kürt açılımında” söz ediyorsa da Ermenistan açılımın da “rant olmadığı” için mi askıya alınıyor?
Görüldüğü kadarı ile Ermenistan diplomasisinde geçen yıl ezber bozan Türkiye, bir yıl sonra “sınıfta kaldı”. Dersi tekrar eder mi bilemeyiz; ama burada kaybedenin Cumhurbaşkanı Gül olduğu kesin. Tabii önümüzdeki 2 ay içinde “mucizevi “ bir değişiklik olmaz ise.
Azerbaycan Bir Taşla İki Kuş Vurdu
Ermenistan ile yaşanan “bahar havası” çabuk bitti. Türk hükümetinin “inandırıcılığı” zaten Davos sonrası azalmıştı, şimdi daha da azaldı. Kazanan Azerbaycan oldu; hem Ermenistan konsunda hem de Suriye-İsrail görüşmelerinde Türkiye’nin rolünü üstlenerek. Mademki Azerbaycan’ın “hatırını kıramayacaksınız” o zaman neden bütün dünyaya “Ermenistan açılımı yapıyoruz diyerek caka satıyorsunuz ” diye sorarlar adama uluslararası politikada günün birinde. Yok eğer birileri “kendilerini akıllı , dünyayı sersem sanıyorsa”, onu da zaman gösterir!!!
Aslında tüm sürece yazık oldu. O kadar enerji, o kadar tartışma, o kadar masraf, o kadar ümit verme hepsi boşuna imiş. Sonuç: sıfıra sıfır elde var sıfır. Bu da herhalde “komşularla sıfır problem ilkesi” oluyor!!!
Dışişleri Bakanı komşu ülkelerin dillerini öğrenmek için 30 genç diplomatı görevlendirmiş. Çok güzel bir girişim. Ama Ermenice öğrenmek için “Ermenicenin konuşulduğu başka bir ülkeye gönderilecekmiş” genç diplomatlar. Böyle bir ülke var mı ki? Ermenice Ermenistan da öğrenilir!!! Başka yerde değil. Kürt açılımı sonucunda Kürtçe öğrenmek zorunda kalacak olan diplomatlarımız herhalde Kürtçe öğrenmek için Kuzey Irak’a gönderilecekler. Malum orada da Kürtçe konuşuluyor!!!
Türkiye’nin Ermenistan açılımı sonuç olarak bir fiyaskodur ve yazık olmuştur Cumhurbaşkanı Gül’ün hem diplomatik hem de psikolojik açıdan çekmek zorunda kaldığı yük de bu işin kdv’si olmuştur. Başbakan Erdoğan, ona buna “haddini bil” diyerek başka ülkelerin devlet adamlarına veya ülkemizdeki muhalefet liderlerine “ders vereceğine” birazda uluslararası alanda özellikle Ermenistan konusunda Türkiye’nin çifte standartlı politikalarını düzeltse iyi olur. Öyle ya, cam köşkte oturanlar, başkasının evinin camına taş atmadan evvel, iki defa düşünmeliler” der bir Rus atasözü. Ermenilerde Rus atasözlerini iyi bilirler. Türkiye’nin acilen “ikinci bir Ermeni açılımına ihtiyacı var. Çözüm için adres mi? 864 rakımlı tepe tabii!!!