Beklendiği gibi İsrail’in Lübnan ve Filistin’i bombalaması dünyanın her yanında büyük bir öfkeye neden oldu ancak İsrail Hizbullah ve Hamas’ı bitirme konusunda kararlı görünmektedir. İsrail’in çok ileri gittiği yönündeki eleştiriler İsrail’in askeri operasyonlarına bir sınır getirmesi gerektiğini göstermektedir. Dünya bu konuda birleşmiş değildir ABD ile birlikte Kanada hala İsrail’e tam destek vermektedir ve İsrail’in askeri operasyonları bu iki ülke tarafından kendini savunma olarak görülmektedir. Rusya ve Fransa’nın İsrail’e yönelik yumuşak eleştirileri etkili olmamaktadır ve İsrail’in özellikle Lübnan’daki bombalamaları terörizme karşı küresel mücadelenin bir parçası olarak görülmektedir. Batı genel olarak İsrail’in arkasındadır ancak aynı zamanda Lübnan’daki radikal İslamcılardan korkan bazı Arap ülkeleri de İsrail’in arkasındadır. Suudi Arabistan İran’ın Filistin-İsrail anlaşmazlığına müdahale etmesini ve Hizbullah’ı desteklemesini eleştirmektedir. Şu anda aslında İran ve Suriye de temel hedeflerdir ve İran’ın İsrail’i haritadan silme söylemi sadece söylemde kalmaktadır halbuki Hizbullah Lübnan’dan silinmektedir. Fakat İsrail’in güç kullanımı kesinlikle çok serttir ve aynı zamanda İsrail, Filistin ve Lübnan’dan İsrail’deki sivil hedeflerin üzerlerine yağan “Katyuşa yağmuruna” aldırmamaktadır. İsrail Başbakanı Ehud Olmert askere çok fazla yetki vermekle eleştirilmektedir bazı analizciler tarafından militarize olmakla suçlanmaktadır. Bu, sürpriz değildir. Tam aksine İsrail askeri gücü İsrail’in savunmasında son başvurulacak kaynak olarak görülmektedir. Bu tip bir söylemi Hamas ve Hizbullah ne kadar çok kullanırsa İsrail askeri güç kullanma hakkını o kadar çok kendinde görecektir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şu anda kendini bir ikilemin içinde bulmuştur. Erdoğan İsrail’in hareketleri ile ilgili olarak partisinin Ardahan’daki toplantısında konuşmuş ve İsrail’in yaptığının asimetrik ve tek taraflı bir savaş olduğunu söylemiştir. Bu doğrudur. Aynı zamanda Erdoğan sesinin ne Suriye ne de Hamas tarafından duyulmadığını söylemiştir. Erdoğan, dış politika konularındaki başdanışmanı Ahmet Davutoğlu’nu Suriye’ye nasıl hareket etmeleri gerektiğini söylemesi için göndermiştir. Turgut Özal’ı, 1990’larda büyükelçileri ABD başkanı George Bush ile ilk buluştuğunda yanında götürmemesi nedeniyle eleştiren Davutoğlu şu anda aynı hatayı başbakanın bilgisi dahilinde yapmaktadır. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad kesinlikle İsraillileri Davutoğlu’ndan daha iyi bilmektedir. Ancak Davutoğlu Hizbullah’ın sürgündeki lideri Halid Meşal ile görüşmediğini söylediğinde Başbakan Erdoğan tarafından doğrulanmamıştır. İletişim ve deneyim eksikliği! Her neyse, Suriye eğer Hamas liderlerini topraklarından çıkarmazsa İsrail’in hedefi olmaya devam edecektir. Soru Türkiye’nin neden buna dahil olmak istediğidir.
Türkiye’nin Filistin-İsrail anlaşmazlığına dahil olması istenmemektedir. Birçok Arap ülkesi bundan memnun değildir. İran’ın müdahil olmasında olduğu gibi bu Arap olmayan Müslüman ülkelerin işi olarak görülmemektedir.
İsrail’in Lübnan’a müdahalesi ile ilgili olarak Erdoğan’ın söyledikleri diğer bir meseledir. Ancak Erdoğan hala, geçen hafta İsrail’i birçok şehirde kınayan Türkiye’deki radikal İslamcılar tarafından Filistin davasına ihanet eden biri olarak görülmektedir. Özellikle Erdoğan’ın siyasi hocası Necmettin Erbakan’ın partisi bunu yapmaktadır ve Urfa gibi yerlerde bazı göstericiler Hamas liderlerinin posterlerini taşımaktaydılar. Bu bakımdan Erdoğan büyük bir baş ağrısı çekmektedir ve bu tip gösterilerin daha da artması beklenmektedir. Gençliğinde Erdoğan her zaman bu tip İsrail karşıtı gösterilerin ön saflarındaydı ancak şu anda siyasi olarak sorumlu bir kişi olarak çok daha dikkatlidir. Tabi ki İsrail’in ödünsüz bir şekilde Hamas ve Hizbullah ile nasıl mücadele ettiğini bilmektedir.
İsrail’in hareketleri ile ilgili olarak Türkiye’deki tartışmada İsrail’in çok ileri gittiği ve durdurulması gerektiği konusunda bir görüş birliği vardır. Ancak eğer İsrail Hamas’ın Türkiye ziyaretinden sonra yaptığı gibi olayı büyütürse ne olacak, İsrail eğer PKK liderlerini muhatap kabul ederse Türkiye nasıl bir tepki verecek? Asıl nokta burada Türkiye’nin bu çatışmada olumlu bir rol oynamayı çok istemesi ancak oynayamamasıdır. Bu, baştan beri hükümet için bir hataydı. Filistin-İsrail anlaşmazlığı eğer radikal guruplar İsrail’in var olma hakkını tanımazlarsa çözülemez. Hizbullah ve Hamas’ın İsrail’in var olma hakkını bir gün tanıyacaklarına inanmak saflık olur. Diğer bir ifadeyle İsrail ve bu guruplar arasında her zaman bir mücadele olacaktır.
Ne Birleşmiş Milletler heyeti ne de AB temsilcileri bu sorunu çözemezler. İsrail askeri hedeflerine birkaç yıl içinde ulaşmaya çalışacaktır ve hiç şüphesiz Lübnan şu anda en çok kaybeden olacaktır. Aynı zamanda Lübnan hükümeti bu radikal gurupları kontrol etme konusunda başarısız olmakla suçlanmaktadır.
Şu anda ABD’nin politikası çok nettir. İsrail desteklenmektedir ve İran mesajı almıştır, eğer her hangi bir askeri harekette bulunursa İran vurulacaktır. Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad şu anda İsrail’i kınamanın o kadar kolay olmadığının farkına varmaktadır. Hem İran hem de Suriye bir kez daha temel hedeftir ve herhangi bir hareketleri daha fazlasına mal olacaktır. İran diğer bir kaybedendir ve bu açıdan Arap tepkisi iyi anlaşılmalıdır. Hiçbir Arap ülkesi İran’ın Hamas’ın hamisi olmasını istememektedir. Hizbullah’a bir noktaya kadar hoşgörü gösterilmektedir ancak İsrail bu guruplarla mücadelede artık daha dikkatli ve acımasızdır.
İsrail’in Ankara’daki büyükelçisi Hamas’ın Ankara ziyaretinden beri çok güçlü değildir. Türkiye’nin Hamas ile ilişki kurması hükümetin bir yanlışıydı ve eğer Türkiye’de bir kaybeden varsa o da Hamas ziyaretinin ve hükümetin Orta Doğu politikasının mimarı Davutoğlu’dur. Radikal guruplar ateş topları gibidirler Türkiye’nin onlarla oynaması gereksizdir. Erdoğan’ın Orta Doğu ve İsrail politikaları başarısızdır ve Erdoğan’ın, bir İsrailli generalin bir keresinde söylediği gibi İsrail’de saatlerin her zaman farklı okunması gerektiğini öğrenmesi gerekir. Belki de bu açıdan Erdoğan’ın görüşlerini değiştirmesinin zamanı gelmiştir. Türkiye’nin Hamas gibi radikal gurupları demokratikleştirme çabaları başarısızlığa mahkumdur. Davutoğlu’nun bunu daha henüz nasıl göremediği hala bir gizemdir. Belki de daha sonra hatıralarında ne ve nasıl düşündüğünü yazabilir. Ancak ne kötü ki o ve başbakan Halid Meşal ile görüştüğünü halka bildirip bildirmeme konusunda iletişim kurup bu konuda bir karar verememektedirler. Her ikisi için de çok kötü. Türk dış politikası bir kez daha acı çekmektedir.