Haftanın adamı kesinlikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın en önemli yardımcısı olan ve hem hükümet hem de Türk siyaseti açısından çok tartışmalı bir figür olan Cüneyt Zapsu’dur.
Zapsu, Türk siyasetinde yeni bir fenomendir ve Zapsu ne kadar çok siyasi gündemi belirlerse hükümet de ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Deniz Baykal’ın doğru bir şekilde ifade ettiği gibi o kadar çok arka kapıları kullanmayı tercih etmek zorunda kalacaktır. Türk basınında Cüneyt Zapsu’ya yönelik olarak yapılan eleştiriler sanki Zapsu ülkenin başkanıymış gibi çok sertti.
Zapsu’nun kişiliği ve başarılı bir işadamı olarak etnik kökeni ülkede yayınlanan birçok kitabın ve hükümeti eleştiren gazetecilerin en önemli konularından biridir.
Zapsu başarı adamıdır ve devletten farklı düşünen küreselleşen Türkiye’nin yeni Türklerini temsil eder. Zapsu yeni tipte Anadolu Kaplanını temsil eder; Orta Anadolu’dan gelen iyi bir eğitim almış birçok yabancı dil bilen başarılı bir işadamıdır. Uluslararası bağlantıları da çok önemlidir. Bu Türkiye için yeni bir şeydir ve birçok kişi hiçbir aktif siyasi statüsü olmayan bir kişinin günlük siyasette nasıl bu kadar aktif olabildiğini anlamakta güçlük çekmektedir.
Birçok diğer şey gibi Türkler’in 21. yy’ın kişisel bağlar çağı olduğunu öğrenmesi gerekir, hatta bazen devlette herhangi bir makama sahip olmadan devlet adına.
Erdoğan’ın Zapsu’ya güveni tamdır, seçimleri kaybetmek onun siyasi sorumluluğudur bu, ona güveninin bir bedeli olsa bile. Zapsu AKP’nin kurucularındandır ve her zaman Erdoğan’a çok yakın olmuştur. Zapsu’dan başka hiç kimse onun bulunduğu noktaya ulaşamadı. Nedeni basit Zapsu’nun her yerde bağlantıları var. Bu, onun gücüdür ve siyasi anlamda uygun bir şekilde kullanmaktadır.
Zapsu’nun sorunu hareketlerinin devlet kurumlarıyla bağlantılı olmamasıdır. Türkiye, dünya ile bağlantıları olsa bile devlet geleneklerine aykırı bir şekilde hareket eden bir kişiye izin verecek bir devlet değildir. Türkiye, geleneksel bir devlettir ve devleti ilgilendiren bir konu olduğunda herşey kayda geçmelidir.
Bu bağlamda, Zapsu’ya hükümet tarafından özel bir pozisyon verilene kadar Zapsu’nun kişisel ilişkileri devlet ile değil sadece onun iktisadi çıkarları ile bağlantılı olmalıdır. Örneğin, diğer bir tartışmalı danışman Profesör Ahmet Davutoğlu Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile başbakan adına görüşmüştür. Davutoğlu Şam’daki görüşme sırasında Türkiye’nin Şam Büyükelçisi’ni dışarı çıkararak çok büyük hata yapmıştır.
Başbakanın dış politika konusundaki başdanışmanı olmadan önce sınıfta verdiği derslerde Davutoğlu büyük olasılıkla bu tip bir davranışı eleştirmekteydi. Ancak biz de Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından atanan bir diplomat olduğunu unutmayalım. Bu nedenle Davutoğlu’nun Şam’daki hareketi Cumhurbaşkanının sorunudur.
Cumhurbaşkanları da hata yaparlar. Türkiye’nin Şam Büyükelçisi Cumhurbaşkanı ve devleti temsil etmektedir. Bir danışman nasıl devletin üzerinde hareket eder. Bu ilk defa olmuyor, tam aksine bu bir geleneğe dönüştü. Bu, tehlikelidir. Diplomatik toplantılarda eğer danışmanların diplomatları görmezden gelmeleri bir alışkanlık halini alırsa devlet geleneği kaybolur.
Zapsu meselesinde ne Cumhurbaşkanı ne de başka bir devlet yetkilisinin bir sorumluluğu vardır. Ancak bundan sorumlu olan kişi başbakandır. Neden? Çünkü Zapsu özel olarak hareket etmektedir ve resmi bir danışman olmadan başbakanın kendine olan tam güvenini kullanmaktadır.
Zapsu Ankara’daki bazı diplomatik misyon şefleri ile görüştü ve büyük olasılıkla uluslararası politikadaki bilgisini artırmak için özel bir ufuk turu yaptı.
Zapsu’ya yönelik eleştirilerin hepsi adil görünmemektedir. Diplomatlıktan siyasete geçen Mehmet Ali Bayar krizin baş sorumlusu olarak Zapsu’yu değil onunla görüşen yabancı diplomatları ilan etmiştir. Ben buna katılmıyorum.
Bayar, devletlerin çıkarlarını gerçekleştirmek için her olası aktörü kullanabileceğini bilmeliydi. Zapsu bu ülkede tartışmasız siyasi bir aktördür ve yabancı diplomatların onunla görüşmek istemesi anlaşılabilir.
Türkiye 83 yıllık tarihinde hiçbir zaman bu tip danışman krizleri yaşamamıştı. 1980’lerin ortalarında Turgut Özal prens olarak adlandırılan danışmanları kullanma eğilimini başlattığında sert eleştirilerle karşı karşıya kaldı. Bülent Semiler, Cengiz Çandar, Hikmet Özdemir, Ahmet Söylemez, Adnan Kahveci gibi insanları danışman olarak kullandı çünkü başkanlık sistemini ve hızlı karar almayı savunuyordu.
Bu danışmanlarla ilgili literatür çok geniştir. Başbakan Erdoğan aynı yolu izlemektedir. Egemen Bağış ve Ömer Çelik gibi birçok danışmanı Meclis üyesi olmuştur ve Erdoğan’a olabildiğince yakın olmaya devam etmişlerdir.
Son dört yılda birçok yıldız danışman gelmiş ve gitmiştir. Ancak Zapsu kutup yıldızı gibidir başbakan uluslararası politikanın ormanlarında yolunu kaybettiğinde her zaman ona doğru yolu göstermektedir. Hiç şüphesiz Zapsu, Erdoğan için iyi bir değerdir ve ondan kolay kolay vazgeçemez.
Diğer yandan Türkiye’nin Orta Doğu’ya yönelik dış politikası çok önemlidir ve danışmanlara bırakılamaz. Başbakan bu gerçeği görmelidir.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan bu makamda 25 yıldır yer alanlar için de en şansızıdır. Kendi bakanı basın mensuplarına Zapsu’nun görüşmesi ile ilgili spekülasyonları dikkate almayın derken Dışişleri Bakanlığı resmi beyanı toplantıları basından öğrendiklerini ilan etmektedir.
Eğer bu doğruysa, hiç kimse bunun kararlaştırılmış bir hareket olup olmadığını hiçbir zaman bilemeyecektir, eğer doğru değilse o zaman bu demektir ki Dışişleri Bakanlığı bütün bu uzmanlığına rağmen kullanışsızdır. Evet, bu hükümet ve özellikle başbakanın dışişleri bakanlığı ile bazı sorunları var ve bakanlık saygınlığını yitirmektedir.
Bir gazetenin iddiasına göre Zapsu yeni gölge bakan mıdır? Büyük olasılıkla değildir. Neden Zapsu bu tip bir büyük sorumluluk ve riski üstlenmektedir? Başarılı bir işadamı olarak nereye yatırım yapılacağını bilmektedir. Güngör Mengi’nin sabah gazetesinde ne yazdığını hatırlayalım: iktisadi faaliyet alanına değinerek “fındıkkıran diplomat” demiştir.
Ancak her gün daha da güçlenmektedir ve büyük olasılıkla seçimlere kadar en güçlü olacaktır. Her yerdedir ve işini çok iyi yapmaktadır. Eğer başbakan ona daha çok güvenirse bir sorun yok. Türkiye bu gerçekle yaşamalıdır.
Erdoğan kendine sadık olanları koruyup kollamaktadır. Bu Erdoğan’ı güçlü bir siyasi lider yapmaktadır. Zapsu bunu bilmektedir ve bu gerçeği kendi çıkarına kullanmaktadır. Beyanları en son Washington’da olduğu gibi farkındalığını göstermektedir.
Süleyman Demirel 1993’te 9. Cumhurbaşkanı olduğunda toplumun değişik kesimlerinden 30 danışmanı işe almış ve Turgut Özal’ın yavaş işleyen devleti aşmak için daha hızlı kararlar alma uygulamasını tatbik etmiştir.
Birkaç ay sonra Cumhurbaşkanlığı Köşkünün koridorlarında günlük gezintisini yaparken kendi kendine birçok danışmanım var ama hiçbiri benden tavsiye istemiyor diye mırıldandığı söylenmiştir.
Demirel en bilgili siyasilerden biri olarak bilinir. Erdoğan uluslararası politikada daha o kapasiteye erişememiştir ve bu nedenle Zapsu’ya ihtiyaç duymaktadır.
Türk devleti çok muhafazakardır ve Zapsu devletin geleneğine uymamaktadır. Bir şey nettir; Zapsu kimin adına konuşmakta ve sözler vermektedir, eğer veriyorsa. Başbakan bu konuda kamuoyunu bilgilendirmelidir. Vergi ödediğimiz devletin nereye doğru gittiği konusunda bir açıklama istemek en azından demokratik bir haktır.